Cumhuriyet!
Bilindiği gibi 26-30 Ağustos tarihleri, Türk kurtuluş tarihi için önemli günleri içine alır. Batı cephesinde başlayan...
Bilindiği gibi 26-30 Ağustos tarihleri, Türk kurtuluş tarihi için önemli günleri içine alır.
Batı cephesinde başlayan büyük taarruz/saldırı, 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanmış, Türk orduları önlerine kattıkları işgal ordularını Ege Denizi’ne kadar kovalayıp geldikleri gibi gemilerle geri göndermiştir.
“Geldikleri gibi giderler” demiş büyük önder Mustafa Kemal Atatürk…
30 Ağustos sembolik de olsa Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana Zafer Bayramı olarak kutlanır. Bizim çocukluğumuzda caddelere zafer takları kurulur, onların altından geçit törenleri yapardık.
“Evet, bir zafer kazanmışız ama bu neyin zaferidir ve bu zaferin ardından ne gelmiştir?”
Yanmış yıkılmış Osmanlı’dan geriye külleri kalmış.
Neden?
Yanıtı çok basit: Çağa ayak uyduramadığı, zamanın gereklerini yerine getiremediği için.
Atatürk, Anadolu’da yaşayan topluluğa önce ulusal kimlik kazandırmış ardından da bu kimliğin savunulması için kazma kürek ile de olsa savaşmak gerektiğine inandırmıştır.
Osmanlı, doğrusu yanlışı ile bizim geçmişimizdir. Bunda bir şüphe yok.
Fakat artık ortada bile olmayan savrulmuş küllerden yeni bir anlayış çıkarmak mümkün değildir. Ortaya çıkmış yeni devleti de küllerin nedeni olarak görmek bize bir şey kazandırmayacaktır.
Heraklitos, “Aynı suda iki kez yıkanılmaz” demiş.
“Doğa insana aynı zaman, aynı mekan, aynı şartlardaki fırsatı sadece bir defa verir; onu değerlendirip değerlendirmemek insanın elindedir. Buna benzer başka bir fırsat geldiğinde ise ne ortam ne de siz aynı değilsinizdir artık. Yani alınması gereken dersi zamanında almak gerekir.
Evrende her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmaz, her şey akar, her şey hareket eder. Bu nedenle aynı nehre bir daha girdiğinizde su da aynı su değildir, siz de eskisi gibi değilsinizdir, siz de değişmişsinizdir. Çünkü her şey akar, değişir. Değişim süreklidir.”
Yeni anlayış, halka demokrasi getirmiştir. Demokrasi, halkın kendini yönetebilme iradesidir. Halk kendini yönetemiyor, yöneticilerini özgür iradesi ile seçemiyorsa bunun adı demokrasi olmaz. Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı vardır ve bunlar birbirini denetler.
Eğer bu denetim mekanizması işlemezse sıkıntı başlar…
Bütün filozoflar/düşünürler, bir sorun ile karşılaşıldığında halka sormanın faziletlerinden bahsetmişlerdir.
Halk da her zaman doğruyu bulamaz belki ama gün gelir doğrunun nitelikleri ortaya çıkar.
Neden halk her zaman doğruyu bulamaz? Çünkü halkın bilinçlenmesinin ve doğru haber almasının önüne geçilir.
1920’lerde ideal bir demokrasinin varlığından söz edilemez elbette ama hedefin belli olması da çok önemlidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefi bellidir: Çağdaş demokrasi
Atatürk Cumhuriyeti’ni 2000’lerde eleştirebilir, eksikler bulabilirsiniz belki.
1920’lerde komşularımızın durumuna bakıp hedefin anlamını kavrayabilirsek “Bugün hedefin neresindeyiz?” sorusuna doğru yanıt arayabiliriz.
30 Ağustos zaferinin gerçek anlamı bence burada saklıdır.
Yaşasın tam bağımsız demokratik Türkiye Cumhuriyeti.
**
Bizim tarihimizde elbette ki yüzyıllar öncesine ait önemli olaylar vardır. Bizim için mücadele ederken hayatını kaybeden atalarımızın mücadelesini unutmuş değiliz.
1071 ve 1453 bunlardan biridir ama bunları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin karşısına getirmek doğru değildir.
Ulusal bayramlar, toplumun topyekun sevinç günleridir. Bu bayramlar, başka ulusların yok sayılmasını, hor görülmesini ve ötelenmesini gerektirmemelidir.
19 Mayıs, ulusal kurtuluş savaşımızın mihenk taşıdır.
23 Nisan meclisin kuruluşu, 30 Ağustos büyük zaferin kazanılması, 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanıdır.
3 Eylül de Ödemiş’in kurtuluş tarihidir. 9 Eylül, düşman ordularına vurulan son darbedir.
Ben İstanbul’un fethi törenlerini, “Türkler Anadolu’ya dışarıdan gelmiştir” gerçeğinin yeniden anımsatılması olarak kabul ederim.
Artık bunlar gerilerde kalmıştır. Gösterişli törenler yapmaya gerek yoktur.
Şimdi, 16 Türk devletinin destanını değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinde odaklanmalıyız. Ok atılıp kılıç kuşanılan dönemler çok gerilerde kalmıştır. Şimdi işgal teknolojiktir.
“Sakarya Zaferi, askerlik ve politika bakımından kurtuluş mücadelemizin önemli bir aşaması olmuştur. Önce Yunan ordusunun taarruz kabiliyeti kırılmış, sonra onu savunma zorunda bırakmıştır.”
Bu gibi ayrıntılar artık tarih derslerinde anlatılmalıdır.
Şu anki sorumuz, “Biz bu ülkede daha güzel nasıl yaşayabiliriz?” olmalı ve buna çözüm üretmeye çalışmalıyız.
“30 Ağustos Zaferi, ülkemizin bağımsızlığı için önemlidir. Bu zafer, kendisini parçalanmış ve sömürge bir ülke haline getirmek isteyen ülkelere karşı indirilen bir darbedir. Bu zafer, bir anlamda mazlum bir ulusun yeniden şaha kalktığı ve haykırdığı, kendi özgürlüğünü ve bağımsızlığını sağlamaya yönelik sürecin başladığı tarihtir.”
Bakmadan Geçme





