Çöp, pislik, dışkı deyip geçmeyin
Geçmişte ve günümüzde görüntüsünden ve kokusundan tiksinerek yanlarından aceleyle ve burnumuzu tıkayarak geçtiğimiz atıklar ve atık...
Geçmişte ve günümüzde görüntüsünden ve kokusundan tiksinerek yanlarından aceleyle ve burnumuzu tıkayarak geçtiğimiz atıklar ve atık alanları, herhangi bir arkeolojik kazı yapılırken arkeologların ve biyologların hazine bulmuş gibi sevinmelerine sebep olan bulgulardır. Çünkü bu alanların incelenmesiyle elde edilen çeşitli materyaller, mineraller, parazitler ve benzeri şeyler, eski uygarlıkların günlük yaşamları hakkında sayısız bilgiye ulaşmamıza yardımcı olur.
Çok yakın zamana kadar modern insana en yakın tür olan neandertal insanlarının soğuk iklim koşullarıyla baş edebilmek için hızlı çalışan metabolizmalarını hep et yiyerek desteklediği düşünülüyordu. Yerleşim yerlerinde bulunan fosilleşmiş kemikler, av malzemeleri, dönem insanlarının dişlerindeki karbon, nitrojen ve diğer kimyasallar da bu görüşü desteklemekteydi. Ancak bazı bilim insanları, dışkı kalıntıları aramak için bir çalışma başlattı. İspanya’daki “El Salt” arkeolojik kazı alanında buldukları “koprolit” adı verilen dışkı fosillerini inceleyince neandertal insanının yine et ağırlıklı beslenmekle birlikte hatırı sayılır miktarda bitkisel gıda tükettiğini de ortaya koyarak mevcut inanışın yanlış olduğunu kanıtlamış oldular.
Bu gibi çalışmalara Anadolu’dan da örnek vermek mümkün. Günümüzden yaklaşık olarak 9000 yıl öncesine tarihlenen Çatalhöyük’te evler, kare veya dikdörtgen planlı yapılmıştı ve aralarında sokak barındırmayacak kadar birbirine bitişiktiler. Sadece bazı evlerin dış duvarları arasında daracık aralıklar bulunuyordu. Evlerin kapıları, bugün kullandığımız kapılar gibi evin duvarlarından birinde değil, çatısındaydı. Yani her evin çatısı, aynı zamanda bahçe görevi görüyordu ve evlerin aralarında bulunan o dar aralıklar, her türlü atığın boşaltılması için kullanılıyordu yani buralar çöplük alanlarıydılar. Tuvaletin henüz kullanılmadığı o çağlarda Çatalhöyük insanlarının tuvaletlerini yapmak için bu çöp yığınlarına gittikleri ya da bir kaba yahut sepete yaptıkları dışkıları getirip bu alana boşalttıkları düşünülmekte. İşte bu alanlardaki kazılar sonucu elde edilen koprolitler yani dışkı fosilleri incelendiğinde kamçılı kurt adlı bağırsak parazitine rastlandı. Böylece Çatalhöyük halkının bu parazitten etkilendiği kanıtlanmış oldu. Bu parazit; ağrılı, sık ve keskin kokulu kanlı ishale, yetersiz büyümeye ve hatta çocuklarda zeka geriliğine sebep olabiliyordu.
Yine İsviçre’de bulunan ve Demir Çağı’nın sonlarına tarihlenen Basel-Gasfabrik adlı eski bir Kelt yerleşiminden alınan dışkı örneklerinde de yuvarlak kurt, kamçılı kurt ve yaprak kelebeği paraziti yumurtaları keşfedildi. Böylece bölge halkının oldukça kötü hijyenik koşullarda ve hayvanlarla iç içe bir yaşam sürdürdüğü ortaya çıktı. Bilim insanları, bu parazitlerin yüzey toprağı boyunca dağıldığını da tespit ettiler. Bu da dışkıların bazı tarım faaliyetleri için gübre olarak kullanılmış olabileceğini göstermiştir.
Daha yakın bir döneme gelecek olursak Amerika’nın İllinois eyaletindeki “Cahokia Höyükleri”, güzel bir örnek olacaktır. Kristof Kolomb öncesi inşa edilen bu yerleşim, en büyük Amerikan yerlisi şehridir. Arkeologlar, uzun zamandır kentin insanlarına ne olduğunu bulmaya çalışmaktaydılar ancak bunun için öncelikle kent nüfusunun zaman içinde nasıl değiştiği bilgisine ulaşmak gerekiyordu ve alışılandan farklı bir yöntem uyguladılar. Yakınlardaki bir gölden alınan tortulardan insan bağırsağında üretilen ve kısmen sindirilmiş bir kolesterol molekülü olan “koprostanol” miktarı ile arkeolojik kayıtlarla gösterilen bulgular karşılaştırıldı ve sonuçlar, Cahokia’nın popülasyonundaki değişiklikleri ortaya koydu.
Fosilleşmiş dışkı analizlerinin bir diğer faydası da insanların kökenleri hakkında da bilgiler içermesidir. Bunların içeriğinde bulunan mikrop ve bitkilerin DNA analizi, Porto Riko’da Kolomb’un gelişinden önce yaşayan iki yerli topluluğunun nerelerden gelmiş olabileceğini ortaya çıkarmak için kullanılmıştır. Bu iki toplumun çömlek yapımı ve diğer el sanatları, birbirinden oldukça farklıydı ve birbirinden farklı geleneklere sahiptiler. Araştırmacılar, iki grubun farklı kökenlere dayandığını kesinleştirmek için yine dışkı fosillerine başvurarak bunlardan birçok bakteri, mantar ve bitki türüne ulaştı ve bunlar karşılaştırıldığında iki toplumun oldukça ayrı tüketim alışkanlıkları olduğu belirlenmiş oldu. Bu iki toplumun taşıdıkları bağırsak parazitleri bile birbirinden farklıydı. Böylelikle bu iki yerli grubunun Porto Riko’ya farklı yerlerden gelmiş oldukları, neredeyse kesinlik kazanmıştır.
Çöplerden ve onlardan elde edilen bilgilerle açıklık kazanacak şeylerse oldukça fazladır. Çatalhöyük’teki ve diğer tarihi alanlardaki çöpler ve çeşitli atıklar incelenerek o dönemdeki bitki ve hayvan varlığı, halkın nasıl beslendiği, gıdaların nasıl pişirildiği, evde nelerin kullanıldığı, bunların hangi malzemelerden yapıldığı, bu malzemelerin nerelerden geldiği, bölge halkının el sanatları ve hatta temizlik alışkanlığı gibi daha birçok önemli veri elde edilebileceğini söyleyebiliriz.
İtalya’da bulunan ve M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu küller altında kalan Pompei ve Herculenium antik kentlerinin çöplerini inceleyen araştırmacılar, burada yaşayan insanların kullandıkları eşyalara pek dikkat etmediğini ileri sürmüşlerdir. Çünkü yemek pişirilen alanlarda çöplere rastlanmıştı, bazı kap kacaklar kenarları kırıldığı halde kullanılmaya devam edilmişti ve depolama alanlarındaki raflar, oldukça pis durumdaydı. Ayrıca bilim insanları; kırılmış cam, parfüm şişesi ve buna benzer eşyalar bulamamakla birlikte bunların başka bir şey yapılmak üzere toplandığına dair ipuçları elde ettiler. Yani Pompei insanı, muhtemelen geri dönüşümden bihaber değildi.
Velhasıl dışkı ve çöplerin bilim dünyasındaki önemi konusunda bunlar gibi daha pek çok örnek verilebilir. Ancak bu kadarı bile insanlık tarihi boyunca çoğu kimsenin yanından geçerken hatta adını duyduğunda bile tiksinti duyduğu atıkların zaman içinde geçmişi aydınlatmak için çok değerli hazinelere dönüşebildiğini göstermeye yetiyor.
Bakmadan Geçme





