Çekirge sorar: “Hocam neler oluyor?”

Çekirge: Destur var mıdır hocam? Biraz sizinle dertleşmek istiyorum. Sofranızda bana da yer var mı? Hoca:...

Çekirge: Destur var mıdır hocam? Biraz sizinle dertleşmek istiyorum. Sofranızda bana da yer var mı?

Hoca: Soframızda herkese yer var. En son beni ne zaman fırçalamıştın?

Ç: Ah hocam affedin. Diyanet’in hocaları beş yıldızlı otellerde toplantı yapıyor, birileri “Biz bu ülkenin seçilmişleriyiz” diyerek alttan ısıtmalı odalarda suşi yiyor. Fakir fukara kimin umurunda? “Müslümanlar bunlar mı?” diyerek herkese bozuk atıyorum. Aslında sitemim size değil.

H: Diyanet İşleri, siyasetin bir kolu olmuş. Mesele, sadece bugünün siyaseti ile alakalı değil evlat. İslamiyet’in bir kutsal kitabı var. Kuran-ı Kerim’den öğrenilmeyen İslam ve Atatürk’ün bir türlü doğru anlaşılamayan din ve siyaset kurumlarının birbirinden bağımsız olması yani laiklik ilkesi, ülkemizde pek çok kaosun sebebidir. Sen sözde bazı Müslümanlara, biz sözde bazı Cumhuriyetçilere kırgınız. Oysa ki ne olursa olsun kırgınlıkları unutup söz konusu vatanımız ise el ele verebilmek zorundayız. Eh, anlat bakalım. Seni hangi rüzgar attı buralara evlat?

Ç: Suriye-İdlib’den esen kötü rüzgarlar, deprem felaketleri desem efendim. Malumunuz, 2020’ye girdik gireli bir şeyler hep ters gidiyor. Ülkemizin başında adeta kara bulutlar dolanıyor, moraller sıfır. Arifane cevaplar arıyorum. Topyekun abdest tazeleyip duaya mı çıkalım, “Cin çık” diyerek kurşun mu dökünelim ne dersiniz? Batı dünyası, “Mesih gelsin, sorunları ortadan kaldırsın” diye bekliyor.

H: Ah evladım! Muskacılarda, falcılarda, kurtarıcılarda teselli arıyoruz. Birileri de Fethullah Gülen için “Kainat İmamı, dünyaya barış getirecek” diyordu. Yarınlardan umutlu olmak ve dua etmek çok güzel. Umut ile dua edelim elbette ama bu millet, doğru anlamda dua etmeyi de bilmiyor. Hep kavli dua ile tevekkül etmeyi birbirine karıştırıyor. Şahsiyetini kazanıp fiili duayı da ıskalıyor.

Ç: Fiili dua da ne demek?

H: Öncelikle samimiyetle sorunların varlığını kabullenmek gerekiyor. “Kaderimiz buymuş, kaderden ötesi boş” gibi söylemler, kadere imandan çok kadercilik yapmak oluyor. Böyle olunca da tevekkül ile tembellik karıştırılıyor. Yapılması gerekenleri yapmak, sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirmek. Üzerimize düşen ile üzerimize vazife olmayan durumların bilincinde olup yapılması gerekeni savsaklamadan uygulamak… “Bize bir şey olmaz” düşüncesinden sıyrılmak fiili duadır. Sonra kavli dediğimiz sözel olarak niyaz eyleminde bulunup tevekkül edebiliriz. Kaderimizi bu bilinçle biraz da kendimiz şekillendiririz.

Ç: Her şey Allah’tan değil mi hocam? Çocuk yaşta öğrendiğimiz Amentü duasında hayrın ve şerrin Allah’tan olduğu söylenir, yanlış mıyım?

H: Evladım! Allah, yerlerin ve göklerin tek hükümranıdır. İyilik ve hayırlı olan her şeyi yaratır. Lakin şer dediğimiz kötü ve uğursuz ne varsa bunlar, bizim hatalarımızdan ve görevlerimizi hakkıyla yerine getirmediğimizden meydana gelerek yaratılır. Burada insanoğlunun özgür bırakılan iradesi ile aldığı ve uyguladığı kararlar ön plandadır. Tanrı’nın yaratması, bizim cüzi irademize şans tanır. Neyi seçip yönelirsek talihimiz, o yönde şekillendirilir.

Kuran-ı Kerim’de İsra Suresi 13. Ayet der ki: “Biz, her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” Din, samimiyet, içtenlik olduğu kadar akıllıca gayrette bulunmaktır. Çabamız, iyi niyetimiz kadar önemlidir.

Nisa Suresi 79. Ayet: “Sana lütuf olarak gelen iyilikler Allah’tandır. Kötülük olarak ne dokunursa da onlar da kendi nefsinden ve kusurlarındandır…”

İnansak da inanmasak da tecrübeyle kanıtlanmış gerçekler var.

Ç: Nedir o gerçekler?

H: Kainatın fiziki yasaları olduğu kadar manevi yasaları da söz konusudur. “Ateş yakar”, bir fizik kuralı ise “Ektiğimizi biçeriz, yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız karşımıza çıkar” ilkesi de manevi bir kuraldır. Bu söylediklerimiz, hayatın her alanında kim olursak olalım bizi etkiler.

Nisa Suresi 58. Ayet: “İşlerinizi ehil olanlara, işi bilene veriniz…”

Ayetlerin anlamları üzerine tefekkür ettiğimizde tevekkül etmenin sadece kadere iman etmekle sınırlı olmadığını anlarız. Bilgili hareket etmek, işi ehil olana danışmak, sorumluluk bilinci ile yapılması gereken ne varsa nefsimize ters gelse de doğru olanı yapmak, aslında hem Kuran-ı Kerim ilkesi hem de Atatürk’ün bize bir öğüdüdür.

Çığ felaketi olduğunda kurtarmaya gidenlerin dağcılık özel bilgisi var mı, çığ felaketi hakkında bilgili mi? Sonuç ortada… Dediğim gibi mesele, filan parti-falan parti kavgası olmamalı. Liyakat yani işin bilgisine tecrübesine sahip ehil olanlar, “Bizim partiden değil” diyerek saf dışarı edilmemeli. Vatan millet meselesi, partiler üstü olmalı… Bu anlatılan kurallar doğrultusunda yaşamadığımız için pek çok olumsuzluk hayatımızı etkiliyor. Sadece şu bir iki kuralı yaşam kalitemiz için bir ilke olarak belirlesek her şey daha kaliteli olmaz mı?

İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin, ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için…”

Ç: Şimdi İslam aleminin neden iki yakası bir arada değil az çok anlamış oluyorum. Suçu birilerinde aramak, kendimizi hatalarımızı aklamıyor.

H: Ülkemiz deprem hattında. Neden evlerimizi buna göre inşa etmiyoruz ya da alınması gereken tedbirleri almıyoruz? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendisi, “Biz, yanlış yapılanmayla İstanbul’a ihanet ettik” dedi. Depremi sadece “Ne yapalım, Allah böyle uygun gördü” diyerek açıklamak ve bu açıklama ile yetinmeyenlere imansız gözüyle bakmak, öncelikle kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’e aykırıdır.

Milenyumdan (2000) bu yana çağ değiştirdik. “Daha modern, daha çağdaş olduk” derken aslında şekil anlamında değişimler olsa da zihniyet anlamında pek de bir yol alamamışız. Zihinlerimiz gelişmiyor çünkü okumayan, anlamak için düşünmeyen bir ülke haline geldik. Bireysel ve toplumsal anlamda sorumluluk, görev ahlakımız çok yetersiz. Bunlardan öte, iman ettiğimizi söylediğimiz kutsal kitabın ilkelerinin bile neler olduğunun idrakinden uzak bir yaşamdayız. Atatürk’ün emanet ettiği ilkelerin bile farkında değiliz. Farkında olsaydık içeride koltuk savaşları yapmazdık.

Ç: Bu anlattıklarınız ile Suriye meselesi arasında nasıl bağ kurabilirim, izah edebilir misiniz?

H: Evladım Çekirge, bir sakinlik! Orta şekerli kahve içelim, az soluklanalım, devam ederiz.

Bakmadan Geçme