• Haberler
  • ihale
  • Canlıların vücudunda oluşan iki değerli madde

Canlıların vücudunda oluşan iki değerli madde

Değerli taşlar ve değerli nesneler, insanlık tarihinde her zaman önemli rol oynamıştır ancak bunlardan bazıları, diğerlerine...

Değerli taşlar ve değerli nesneler, insanlık tarihinde her zaman önemli rol oynamıştır ancak bunlardan bazıları, diğerlerine nazaran biraz daha ilginçtir. Geçmişte değerli taşlardan biri olarak kabul edilen bezoarlar, büyük ya da küçükbaş hayvanların veya insanların mide ve ince bağırsağında bulunan sindirilememiş maddelerin oluşturduğu kimyasal minerallerdendir. Bu taşlar; yiyecek lifleri, tohumlar, süt, saç ve benzeri maddelerin sindirim sisteminde birikip zamanla taşlaşmasıyla oluşur.

Bezoar kelimesinin kökeni, Arapça “badzehr” ya da Farsça “panzehr” kelimelerine dayanır. İkisi de ‘panzehir, karşı zehir’ anlamına gelir. Antik dönemde ve Orta Çağ’da hayvan bezoarlarının tıbbi ve büyülü özelliklere sahip olduğu düşünülmekteydi. Bazı zehirlere, özellikle bir zamanlar çok yaygın olarak kullanılan arseniğe karşı panzehir olarak kullanılırdı. Avrupalılar, bunu Emevilerin İspanya’yı fethinden sonra Araplardan öğrenip benimsemişti.

Küçük olan bezoarlar, öğütülür ve tıbbi amaçlar için kullanılırdı. Zamanında oldukça yüksek fiyatlara satılan bezoarlara panzehir olmaktan başka birçok özellik atfedildi. Çeşitli hastalıkları tedavi ettiğine inanıldı. Örneğin bazı Orta Çağ hekimleri tarafından terlemeyi teşvik ettiği, yatıştırıcı ve rahatlatıcı olduğu, kalp hastalığı, sarılık, dizanteri gibi hastalıklara iyi geldiği ve doğumu kolaylaştırdığı ileri sürülmüştü.

Uygun büyüklükte olan bezoarlardan kolye gibi takılar yapılırdı ve bunlar, büyülü özellikleri olduğu için taşınırlardı. Büyük olanları ise zanaatkarlar tarafından işlenir, sanat eseri haline getirilirdi. Bunlar, zenginlerin evlerini ya da koleksiyonlarını süsleyen nadide eserlerdi. Hatta Habsburg hanedanından Kutsal Roma imparatoru II. Rudolph, İspanya Kralı V. Charles gibi kralların koleksiyonlarında; I. Elizabeth’in kraliyet mücevherleri arasında bezoarlardan yapılmış sanat eserleri mevcuttu. Bunların altın ve gümüşle işlenmiş olması, zamanında bu maddenin ne kadar önemli ve değerli olduğunun bir göstergesiydi.

1500’lü yıllarda ünlü Fransız berber cerrah Ambroise Paré, bezoar taşının iyileştirici özelliklerini test etme fırsatı buldu. Kralın sarayındaki bir aşçı, gümüş çalarken yakalanmış ve asılarak idama mahkum edilmişti. Zaten idam edilecek olan aşçıya bir teklif sunuldu. Kendisine Cerrah Paré’nin gözetiminde bir zehir içirilecek ama ardından potansiyel bir panzehir olarak bezoar verilecekti. Eğer zehirden kurtulursa hayatı bağışlanacaktı. Aşçı, bu teklifi kabul etti. Söylendiği gibi kendisine önce zehir, ardından da panzehir olarak bezoar verildi ancak mahkum, sadece yedi saat yaşayabildi. Böylece Paré, bezoar taşının tüm zehirleri tedavi edemeyeceği sonucuna vardı. Yine de bezoarlar, 18. yüzyıla kadar kullanılmaya devam etti ve bu tarihlerde artık tedavi edici bir madde olarak gözden düştü.

Panzehir olarak pek de etkili olmadığı ortaya çıkmış olmasına rağmen bezoarlar, efsanevi bir simge olarak popüler hayal gücünde yerini korumaya devam etti. Nitekim J.K. Rowling’in kaleme aldığı Harry Potter adlı seride ve bundan eserden yararlanılarak çekilen filmlerden birinde bezoar, panzehir olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir canlının vücudunda oluşan, oldukça kıymetli ve pahalı olan diğer bir madde ise amberdir. Kaşalot ya da ispermeçet adı verilen bir balina türünün sindirim atığı olan amber, parfüm ve kozmetik sektöründe kullanılan bir üründür. İspermeçet balinası; genellikle kalamar, mürekkep balığı gibi canlılarla beslenir ama bunların bazı kısımlarını sindiremez ve sindirimden önce bu kısımları kusar. Ancak bazı durumlarda bu parçalar, balinanın sindirim sitemine girip birleşir ve zamanla hayvanın bağırsağında kül renginde katı bir madde olarak birikir. Bu rahatsız edici madde, dışkıyla birlikte dışarı atılır. Bazı durumlarda bağırsakları tıkayarak balinanın ölümüne neden olur ve balığın çürümesi ya da diğer deniz canlıları tarafından parçalanması sonucu suya karışır. İnsanlar, bu maddeyi denizlerde suyun üzerinde yüzer şekilde ya da kıyılara vurmuş olarak bulurlar.

Amber kütleleri, balığın vücudundan dışarı atıldıktan sonra uzun süre denize ve havaya maruz kalmasına göre siyah, beyaz, gri ve kahverengi arasında renk değiştirir. Bu durum, amberin kalitesini de etkileyen bir özelliktir. Nitekim açık renk olanlar, daha çok tercih edilir ve daha değerli görülür.

Denizlerin hazinesi ya da yüzen altın olarak adlandırılan ve yüzyıllardır kullanılan bu değerli maddenin kökeni, çok uzun bir dönem tam bir gizemdi. İspermeçet balinasının vücudunda oluştuğu, ancak 1800’lü yıllarda anlaşıldı. Denizlerde ender olarak bulunduğu için ticari değeri oldukça yüksek olan amber, eski devirlerden beri ilaç yapımında kullanıldı. Yaşlılıktan kaynaklanan bazı hastalıklara iyi geldiğine, kan yapıp kişiyi ısıttığına, hafızayı ve sinirleri güçlendirdiğine, felç rahatsızlığını iyileştirdiğine inanılırdı. Afrodizyak özelliğe sahip olduğu düşünüldüğü için kuvvet macunlarına, soylu ve zenginlerin yiyecek, içeceklerine eklenirdi. Daha sonra parfüm endüstrisinde kullanılmaya başlandı. Örneğin amberden kokusuz bir alkol olan ambrein üretildi ve parfümün kokusunun daha uzun süre dayanması için kullanılmaya başlandı.

Velhasıl canlıların vücudunda oluşan bu iki madde, çeşitli amaçlarla kullanılıp yüzlerce yıl yüksek fiyatlara alıcı buldular. Bunlardan biri olan bezoarlar, artık oldukça sıra dışı koleksiyon maddeleri olarak toplanmaktadır. Bugün Çin gibi bazı ülkelerde bezoarlar hala tıbbi özelliklere, örneğin toksin atma özelliğine sahip görülüyorsa da artık eski önemini yitirmiştir. Amber ise eskiden olduğu gibi hala değerlidir ve özellikle parfüm sektörünün en önemli maddelerinden biridir ancak erişilebilirlik ve maliyet açısından günümüzde sadece çok pahalı parfümlerde gerçeği kullanılır. Diğerlerinde amberin yerine çok daha ucuz olan sentetik kimyasallar tercih edilmektedir.

Bakmadan Geçme