Çamlar ve çınarlar

“Yıllar yılı siyasal iktidarların kendi ideolojileri doğrultusunda ‘resmileştirdiği’ özgürlük savaşçısı Namık Kemal, bize ilk kavga şiirleri,...

“Yıllar yılı siyasal iktidarların kendi ideolojileri doğrultusunda ‘resmileştirdiği’ özgürlük savaşçısı Namık Kemal, bize ilk kavga şiirleri, ilk roman, ilk oyunlarıyla haklılık savaşımının yollarını gösterdiği gibi hapishanecilik sanatını da öğretmiştir. Çağına bakışı, gizli sömürge durumuna getirilmiş Osmanlı İmparatorluğu’nu algılayışı, tepkileri, direnci, yorgunluğu ile döneminin insanı… Zindandaki Şair, ‘resmi ideoloji’nin gözlerden uzak tutmağa çalıştığı Namık Kemal’in asıl kişiliğini sergiliyor. 1940 kuşağının en genç şairi Şükran Kurdakul’un oyun türündeki bu ilk yapıtını da büyük bir beğeniyle okuyacağınıza inanıyoruz.”

Zindandaki Şair, Şükran Kurdakul’un Namık Kemal’i anlattığı kitabı. Üstteki alıntı da o kitabın arka kapak yazısı…

Nereden çıktı şimdi bu Namık Kemal ‘mevzuu’ açıklayalım.

Namık Kemal, öncelikle bir Tanzimat aydınıdır. Tanzimat Fermanı, Osmanlı’nın batıya açılan penceresidir. Ferman, 1839’da ilan edilmiştir. 1860’lı yıllar da Tanzimat Edebiyatı’nın başladığı yıllardır. Tanzimat Edebiyatı, hem Türkçe hem de Osmanlı dönemi edebiyatının yenileşme dönemidir. Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği yıllarda Namık Kemal ve Şinasi gibi bazı aydınlar dünyaya gelmiştir.

Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Nazım Hikmet…Birbirinin devamı üç dönemin üç zirve şairi. Üçünün de ilk adı Mehmet idi. Önceki yazılarımdan birinde söz etmiştim. Yazıyı ayrıntılara boğmayacağım.

23 Şubat Pazar günü, tek perdelik ve tek kişilik oyun varmış Belediye Kültür Merkezi’nde. Tahmin edeceğiniz gibi Zindandaki Şair, bu oyunun adı. Ödemiş Belediyesi’nin bir organizasyonu. Ben şimdiden programıma aldım.

***

Ödemiş’te de bir Namık Kemal Caddesi var. Bu isim bu caddeye kimin zamanında verilmiş bilemiyorum ama ben, bu caddenin ağaçlıklı yeşil görüntüsüne bayılırım.

Fakülte yıllarından aklımda kalmış. Yanlış hatırlamıyorsam rahmetli Ömer Faruk Akün’den duymuştum. O, ‘avenü’ kelimesinin Fransızca’da ‘ağaçlıklı yol’ anlamına geldiğini söylemişti.

Yazıyı yazarken internet üstünden yaptığım araştırmada cadde ve yol gibi anlamlara geldiğini gördüm.

Bulvarın anlamı da, “Kent içinde, iki yanı ağaçlı, geniş anayol.”

Namık Kemal Caddesi, Salı Pazarı mevkiinden başlayıp Çamlık ve 50. Yıl Ortaokulu arasından geçerek İzmir yoluna kadar devam eden cadde. Ben, bu caddenin özellikle her iki yanının çam ağaçları ile süslü olmasına bayılırım. Caddenin sonunda İzmir yolunu da geçip Polis Karakolu ile Lise’nin arasında kalan Talatpaşa Caddesi de aynı özelliktedir.

Eskiden Selçuk’tan Pamucak sahiline giden yol da böyle iki yanı ağaçlıktı. Şimdiki bölünmüş yolun yanında ‘eski yol’ olarak anılıyor.

Benzer bir karayolu, Gökova Körfezi’nde var. Aydın’dan Muğla’ya giderken Sakar Geçidi’nden sonra aşağı doğru süzülürken görürsünüz o yolu. Okaliptüs ağaçları ile kaplıdır.

Yazının burasında rahmetli Mustafa Erdal amcamız geldi aklıma. Yazı yazarken önce bir giriş yapar, ardından eski ifade ile tasvirler yapa yapa öze gelirdi.

Diyeceğim o ki o Namık Kemal Caddesi, Ödemiş’in güzel caddelerinden biri ama caddedeki çam ağaçları yavaş yavaş eksiliyor. Kimi ağaçlar kuruyor, kiminin beli bükülüyor, kimi müteahhitler de bina yaparken rahat çalışmak için aniden yok ediveriyor.

Evet, belki “Çam ağacı, caddeler için iyi bir ağaç değil” yorumunda veya inancında olabilirsiniz. Bu konuda iddia edecek değilim ama bence belediye, bu uzun iki cadde için yeni bir ağaç türü belirleyebilir ve uzun vadeli olarak eksilen ağaçların yerlerini bu ağaçlarla doldurabilir.

İlçe merkezindeki ağaçlarımızın bir envanteri var mı bilemiyorum ama bu konuda gezici bir ekibin arada dolaşıp hangi ağaçlar eksilmiş, hangilerinin yenilenmesi gerekiyor ve çürüyenleri varsa kurtarabilir miyiz diye çalışma yapması gerektiğine inanıyorum.

Bakın, bizim okulun bahçesinde yetişmiş bir palmiye ağacı var. Çam ağaçlarının arasında sıkışıp kaldı. Daha önce söyledim.

Bu ağaç, eksilen bir palmiyenin yerine taşınabilir.

Nazım Hikmet, hep tartışılageldi. 10 yıldan fazla cezaevlerinde kaldı ama şimdi kimse onu cezaevine atan hakim veya savcının adını hatırlamıyor.

Şiirlerini bugün bütün siyasi parti liderleri mitinglerde okuyor.

Vasiyet adlı şiirinde, “Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü / ölürsem kurtuluştan önce yani / alıp götürün / Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni” diyor ya.

Ben de Saraçoğlu Caddesi’ndeki çınarlı meydanın düzenlenerek o büyük şairin adının verilebileceğini yazıyorum buraya.

“Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani / – öyle gibi de görünüyor – / Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni / ve de uyarına gelirse / tepemde bir de çınar olursa / taş maş da istemez hani…”

Bakmadan Geçme