Cambaza bak cambaza
Bu bir soygun taktiğidir. Soygun yapmak için insanların dikkatini bir yere yönlendirirler. Bu esnada soygunlarını yaparlar....
Bu bir soygun taktiğidir. Soygun yapmak için insanların dikkatini bir yere yönlendirirler. Bu esnada soygunlarını yaparlar.
Geri kalmış ülkelerde halkın istemediği yasaları çıkarırken ya da zam yapılırken de aynı taktiğin kullanıldığı görülmektedir.
“Taktik nasıl uygulanır?” derseniz buna örnek bir hikaye anlatacağım;
Köyün birine bohçacılar gelmiş. Köyün girişinde bulunan “Hurdacılar ve bohçacılar giremez” levhasını görmelerine rağmen görmezliğe gelerek köye girmişler. Sokak aralarında dolaşırken muhtar görmüş. Muhtar, bekçiyi göndererek bohçacıları köy odasına getirtmiş.
-Köyün girişine kocaman levha koyduk: “Bohçacılar ve hurdacılar giremez” diye. Buna rağmen siz girmişsiniz, izinsiz bir şekilde köyün sokaklarında dolaşıyorsunuz. Köy kanununa göre suç işlediniz. Bu suçun cezası var. Şimdi ben sizi cezalandırmayacağım ama hemen köyü terk etmenizi isteyeceğim. Siz bu köye gelmediniz, ben de görmedim. Hemen köyü terk edin. Haydi!
-Köylere girmek ne zamandan beri suç oldu? Hangi yasa yazıyor bunu? Biz ticaret insanlarıyız. Vergi veriyoruz. Bu ülkenin vatandaşlarıyız. Sen, bizim ticaretimizi hangi hakla engellersin? Köyü terk etmiyoruz. Ne yapacaksan hemen yap, ticaretimizi engelleyemezsin.
Bugüne kadar böyle inatçı, böyle gözü kara bohçacı görmemişti muhtar. Daha önce gelenler, levhayı görünce dönüp gidiyor ya da ikaz edince hemen köyü terk ediyorlardı. Bunlar kimdi, neden dikleniyorlardı, güvendikleri bir yer mi vardı yoksa?
Muhtar, bekçiyle birlikte birkaç genci görevlendirdi, bohçacıları zorla köyden dışarıya attırdı. Bohçacılar, her ne kadar dirense de işin sonunun kötüye gideceğini anladılar. Homurdanarak köyü terk etmek zorunda kaldılar.
Ertesi sabah köylüler, müzik sesleriyle uyandı. Karşı yamaçlardan geliyordu bu sesler. Merak edip bakmaya gittiler. Bohçacılar çadırlarını buraya kurmuşlar, kendi aralarında düğün ediyorlardı. Roman havaları çalıp oynuyorlardı. Dünya umurlarında değil, yiyip içip dans ediyorlardı. Birbirinden güzel oyunlar sergileyerek seyredenleri mest ediyorlardı.
Müzik seslerini merak edip bakmaya gelen köylüler, değişik oyun gösterilerine takılarak uzun süre burada kaldılar. Zaman içinde köyün tamamı buraya geldi. Kimileri eğlenceye katıldı, kimileri sadece seyretmekle yetindi. Uzun süredir böyle bir eğlence görmeyen köylüler, bulundukların yerde bu eğlencenin tadına doyamadılar. Gençler, bohçacı kızlarla dans ederek keyiflerine keyif katıyorlardı.
Bu arada bohçacıların erkekleri, boşalan köyün arka tarafından girerek ev girip ev çıktılar. Buldukları “yükte hafif pahada ağır” ne varsa hepsini aldılar. İşlerini bitirdikten sonra geldikleri yerden geri dönerek eğlenceye katıldılar. İşleri biten bohçacılar, kendi aralarında konuşarak eğlenceyi bitirdiler. Köylüler daha devam etsin istiyorlardı ama bohçacıların işi bitmişti. Bundan sonra burada kalırlarsa zaman kendi aleyhlerine işleyecekti. Eşyalarını toplayıp alelacele köyü terk ettiler. Buradan oldukça uzaklara giderek izlerini kaybettirdiler.
O gün soyulduklarını kimse anlayamadı. Birkaç gün içinde kimileri eşyalarının olmadığını fark etti. Birbirlerinden şüphe etmeye başladılar. Bohçacılar kimsenin aklına gelmiyordu. Bazıları, “Bizim eve giren olmuş” diye dert yanıyordu. Farkında olmayanlar da kendi evlerini kontrol ettiler. Onların da evlerine girilmişti. “Bunu kim yapar, kim eder?” diye düşündüler. “Yapsa yapsa bohçacılar yapar” kanısına vardılar. Vardılar varmasına da bohçacıları nereden bulacaklardı? Hem kimse o bohçacıları tanımıyordu ki. Bohçacılar çoktan gitmiş, izlerini kaybettirmişlerdi. Köyün gençleri, birkaç koldan çevreyi aradılar ama bulamadılar. Giden gitmişti. Köylüler, kendileriyle ilgili olmayan düğündeki eğlenceye dalmanın cezasını ağır ödediler.
Sevgi, saygı ve mutluluklar.
Bakmadan Geçme





