Büyükelçiler krizi
10 ülkenin Ankara'da bulunan büyükelçileri, 'iş insanı Osman Kavala'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen hukuka...
10 ülkenin Ankara’da bulunan büyükelçileri, “iş insanı Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen hukuka aykırı bir şekilde uzun süredir cezaevinde bulunduğunu, derhal salıverilmesini” isteyen bir bildiri yayınlamıştı.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da büyükelçilerin açıklamasına sert tepki göstererek, “Bu on büyükelçinin istenmeyen adam ilan edilmesi ve ülkelerine gönderilmesi için talimat verdim, gereği neyse yapılacak” demişti.
İstenmeyen kişi ilan etme, devletler hukukunda kullanılan bir deyimdir. Bir devlet temsilcisi, bulunduğu dış ülkede o devlet aleyhine yanlış bir iş yaptığında ev sahibi devletin bu kişiyi istenmeyen kişi (persona non grata) ilan ederek sınır dışı etme hakkıdır.
Bu karar; kanımca çok acele, sonuçları düşünülmeden verilmiş bir karardı. Büyükelçiler bu açıklamayı yaparken ülke yönetimlerine danışmış, onların desteğini mutlaka almışlardır. Onları istenmeyen adam ilan etmek, o devletlere karşı bir tavır anlamına gelmektedir ki bu da ülkemizi sıkıntıya sokan sonuçlar doğurabilir…
Devletler hukuku gereğince diğer devletlerin de karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesine göre bizim büyükelçilerimizi geri gönderme hakları vardır. Onların da bizim büyükelçilerimizi geri göndermeleri halinde bu önemli 10 ülke ile ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkilerimiz iyice bozulacak, oralarda yaşayan yurttaşlarımız, ihracat ve ithalat yapan iş adamlarımız zor durumda kalacaklardır. Neyse ki iş bu noktaya gelmeden akıl galip geldi, diplomasi kullanılarak sorun çözüme ulaştı.
Yaşadığımız dünyada devletler, artık tek başına ayakta kalamıyorlar. Uluslararası anlaşmalar, usulüne uygun olarak imzalanmış ve parlamentodan geçmiş sözleşmeler devletleri bağlıyor. Bu kurumlar, belki doğrudan başka ülkelerin iç işlerine karışmıyorlar ama her türlü aracı kullanarak bir şekilde etkili oluyorlar. Türkiye; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve sair çok sayıda sözleşmeye imza atmış, kendini bağlamıştır. Eğer hukuk devletini ve hukukun üstünlüğüne savunuyorsak kurumların kararlarına saygı duymamız ve uymamız gerekmektedir. Hukuk herkese gereklidir, kişiye göre hukuk olmaz. Nitekim Avrupa Konseyi Parlamentosu’nda 90 üye, R. Tayyip Erdoğan şiir okuduğu için hapse girdiğinde de ona destek bildirisi yayınlamıştır.
Uluslararası hukuka ve iç hukuka uymak, devlet yöneticilerine anayasa ile verilmiş bir görevidir. Seçim kazanma veya başka nedenlerle bunlara karşı durmak, efelenmek hukuki bir davranış değildir ve ülkemizin dünyadaki saygınlığına zarar verir.
Yapay olarak çıkarılan bu kriz nedeniyle ülkemiz ve insanımız zarar görmüştür. Öncelikle R. Tayyip Erdoğan, sözü dinlenmemiş bir kişi konumuna düşmüştür, siyasi itibarı zedelenmiştir. Her ne kadar elçiler adına yapılan açıklamada “Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine uyduğumuzu teyit ederiz” denmiş ise de bu, geri atılan bir adım değildir. Elçiler, zaten bu sözleşmeye bağlı olarak yemin edip görev yapmaktadırlar. Elçiler adına ortada bir geri adım atma, özür dileme yoktur.
İkincisi; bu kriz nedeniyle dövizler yükselmiş, ekonomimiz büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu için iğneden ipliğe her şeye zam gelmiştir. Ülkenin dövize bağlı olan tüm borçları artmıştır. Bir kişinin yaptığı yanlış, ülkemize ve vatandaşlarımıza çok pahalıya mal olmuştur. Bu sorunlar; ülkemizde hukukun evrensel kurallar çerçevesinde uygulanmamasından, yargının bağımsız olmamasından kaynaklanmaktadır. Çözüm ise derhal güçlendirilmiş demokratik, parlamenter sisteme geçip tüm kurum ve kuralları ile işleyen gerçek bir demokrasiyi bir an önce ülkemizde uygulamaktan geçmektedir.