• Haberler
  • ihale
  • Bugünü 'SENİN için' yazdım kadersiz kardeşim!

Bugünü 'SENİN için' yazdım kadersiz kardeşim!

Sevgili dostlarım, bazı durumlar neticesinde yazılarıma kısa süreliğine ara vermek zorunda kalmıştım. Ancak dün (16 Eylül...

Sevgili dostlarım, bazı durumlar neticesinde yazılarıma kısa süreliğine ara vermek zorunda kalmıştım. Ancak dün (16 Eylül 2019 Pazartesi) öyle bir olay yaşadım ki “her ne olursa olsun yazmam gerektiğini, bir kez daha ve çok daha iyi anladım.”

Size durumu hikayeleştirerek anlatmak isterim. Gazetemizi hangi saatlerde ve hangi ortamlarda okuyorsunuz bilemem ancak bence en azından bugünlük “beni” çayınızı-kahvenizi alınız ve bir kuytuda okuyunuz derim.

Ve “sen” okuyucu, köşe yazımı okurken kendini benim yerime koy ve sen ne yapardın? “Benim gayretim doğru mudur?” diye de düşünmeni isterim. Belki bir gün bir yerde karşılaştığımızda iletirsin. Yazmak ve yazmamak!

İnsanoğlu; sevilmek, beğenilmek, kıymet bilinmek isteyen duygusal bir varlıktır. Çoğumuzun böyle olduğunu, insani duygularının ağır bastığını düşünürsek tabi.

Ve fakat bir şeyler yaparken de sen kendi bahçende cebelleştiğini düşünüp kimseye ulaşamadığını ara ara düşünürken ve hatta en yakınların “Yahu nereden buluyorsun her gün bunları yazıyorsun, neye-niye uğraşıyorsun?” derken bir şey olur ve her şeye daha azimle ve istekle tekrar başlamaya karar verirsin.

Şöyle düşünürsek; nasıl ki doğadaki her canlının ve olayların ekosisteme bir etkisi var, ki onlar bu durumdan bihaberler, işte sen de bil ki ettiğin kelamın, yazdığın yazının, attığın adımın, baktığın gözlerin ve dokunduğun her duygunun birilerine bir etkisi var. Daha özenle davran!

Yeni moda tabir ama ben de çok severek kullanıyorum, “kelebek etkisi”. Sen burada bir şeyler yapıyorsun ama başka başka yerlerde ne etkilere sebep oluyor bilemezsin. İşte dün ben böyle günlerden birini yaşadım. Beni takip edenler bilirler. Trabzon’un çok da aklı başında bir bireyi değilim (!).

Haksızlık ve adaletsizlik karşısında mangal gibi kükreyen yüreğim, acılar ve insanların (çocuklar, kadınlar, hayvanlar vs.) çaresizlikleri karşısında pamuğa dönüşen yüreğimin göz pınarlarıma hükmünün geçmediği anları da yaşarım. İnsanım ben, elbette ağlayacağım. Elbette gözyaşlarım başka canlar için akacak, feda da olsun ayrıca. Hamdolsun ki insani duygularımı, samimiyetimi ve edebimi hiç kaybetmedim.

Yazılarımda birilerinin asla sahte umudu olmayacağımı ve kimseye hayal satmadığımı/satmayacağımı defalarca dile getirmişimdir. Ah yazılarıma bir de duygularımın tonunu ekleyebilseydim de sizlerin “eksik anlarınıza” dair daha iyi kucaklayabilseydim.

Sevgili dostlarım! Naçizane fikrim odur ki her ne yapıyorsanız yapın bundan biri ya da birilerinin etkilendiğini asla unutmayınız. Kırk kere düşünün ve diliniz öyle konuşsun, kırk kere düşünün ve eylemleriniz onun nezaketi ve samimiyeti ile hareket bulsun. Ve ne olur kırk kere düşünün, özellikle başkalarına umut-sevgi vermeyi planladığınızda. Çünkü siz kapıyı çeker gider ya da o ortamdan kaçar gidersiniz ancak geride kalanların sessiz feryatları, sizin hayatınızı öyle bir yerle yeksan eder ki haberiniz bile olmaz. Ondan sonra “Bunlar neden benim başıma geliyor?” diye inlemeyelim!

Her daim dediğim gibi dünyayı ancak “sevgi” düzeltebilir. Ama gerçek sevgi, hani şu beynin-yüreğin ve dilin birlikte yoğrulduğu, gözlere-ellere-vücut diline sirayet edeninden. En saf, en dürüst, en samimi olanından hani. Kaç tane kaldı bilemem. “Kalanlara sahip çıkın” derim.

Evimde şu anda bir gözü görmeyen bir kedim var. Geçenlerde yazmış olmalıyım bunu. Herkes, “İyi insansın, iyi ki ona sahip çıktın” diyorlar. Cık! Asıl o, bana sevgisiyle sahip çıktı. Kucağımda oturuşundan, tek gözü ile gözlerime aşkla bakışına kadar iyi ki o beni sahiplenmiş. Anlayacağınız yaşantının bazı alanlarına daha derin bakabilme şansınız olduğunda ne olduğunuzu, ne olmadığınızı ve ne istediğiniz daha iyi kavrıyorsunuz. Ve onun benden aldığı sevginin belki de kat be katını o bana veriyor. Ve onu çok seviyorum. Bunu onun bana baktığı anlarda defalarca söylüyorum ya umarım anlıyordur. Umarım, “Bu çatlak kadın beni her gördüğünde yine kafayı yemiş gibi bağıra çağıra bir şeyler söylüyor” demiyordur(!) (!)

Ve bu bölümde de “Gel bakalım bugün ki yazımın kahramanı güzel kardeşim!” Mektubun beni çok mutlu etti. Kapalı kapılar ardında olan birine/birilerine dokunabilmek, beni ziyadesiyle mutlu etti bilesin. Ödemiş içinden ya da başka şehirlerden tebrik ve iyi niyet telefonları alıyorum ancak bu başkaydı kardeşim. Yazdıkların çok başkaydı ve ağlaya ağlaya okudum. Yaşlarım, hak ettiğin adaleti ve umudunu hep diri tutsun inşallah.

Beni şevklendiren, bir yerlere, birilerine dokunduğumu, birilerinin hayalini anlattığımı tekrar bana hatırlatan ve beni Ödemiş Cezaevi’nden mektubu ile mutlu eden güzel kardeşim Osman’a sonsuz sevgilerimi ve selamlarımı iletmek isterim. O küçük ailenle Tanrım bir ömür boyu mutluluklar ve kısa sürede özgürlükler nasip eder inşallah diyerek. Güzel dileklerinin de takipçisi olacağımı bilmeni isterim. Karadenizli sözü(!)

Huzur ve şansla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme