Bu yara nasıl kapanır!

Kaymakçı'da işlenen cinayetin üzerinden bir hafta geçti. Dün gibi. Ama bize sanki bir ömür boyu sürecekmiş...

Kaymakçı’da işlenen cinayetin üzerinden bir hafta geçti. Dün gibi. Ama bize sanki bir ömür boyu sürecekmiş gibi geliyor. Burada ‘biz’ zamirini ‘insanlık’ yerine kullanıyorum.

Bir hafta boyunca ne doğru dürüst ders işleyebildik ne de sınıfa girip çıktığımızı…

Bir hiç uğruna, bir arkadaşımız, bir eğitim neferi görevi başında tam anlamı ile katledilmişti.

Mantıklı hiçbir cevap bulamıyoruz.

Ne demişti eşi Ümmü Kökmen: “Ayhan, iyileşme süreci bir yıl bile sürse bu genci affederdi; benim eşim böyle bir insandı”

Şimdi ne desek boş…

Testi kırılmıştı çünkü.

Açılan yara, ‘üç gün sonra’ iyileşecek bıçak yarası değildi. Tam göğüs bölgesinden alınmış iki yara gibi görünüyordu ama ortada kan kaybı vardı. İnsanlık, kan kaybetmişti çünkü.

Şimdi nasıl görevini yapacak binlerce okul müdürü? Disiplin cezalarını görmezlikten mi gelecekler?

Şimdi nasıl görev yapacak binlerce öğretmen? “Saçına karışmayayım, giyimine bir laf etmeyeyim ve düşük not vermeyeyim. Bırakayım sınıfta uyusun“ mu diyecek?

Ne desek boş…

Bundan böyle belki Ayhan hocalar, ellerini asi çocuklarını omuzlarına atıp “Söyle bakalım senin derdin nedir?” diyemeyecek.

Evet bir anne ve iki delikanlı, belki zamanla yarayı iyileştirecek ve yaşamaya devam edecekler…

Evet bir anne baba, belki oğullarından önce göçmeyi zamanla kabul edebilecekler…

Evet bir anne baba, belki “Oğlum da olsa en ağır cezayı alsın” diyecek…

Evet bir belde, belki okul müdürünü koruyamamanın ezikliğini unutacak…

Ama işte o insanlık, aldığı o sosyal yarayı kolay kolay kapatamayacak…

17 yaşındaki bir delikanlıdan bir okul müdürü katili yaratan, kendi yarasını kendi üreten bir toplum…

Hani Edip Akbayram bir şarkısında “Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden / Tabakam senin yadigarın / İki elin kanda olsa gel diyor telgrafın / ben seni nasıl unuturum vesikalı yarim” diyor ya…

Bu da öyle vesikalı bir yara…

Dedik ya, ne desek boş…

Ama belki bir umut var:

Bence o umut, Kaymakçı Lisesi öğrencilerinin okuma azminde olmalı.

“Ölenle ölünmez” denir ama “Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez” de der bir atasözümüz.

Buradaki dil’in iki anlamı vardır. Birincisi, bugünkü kullandığımız anlamı ile konuşma aracı olan dil; ikincisi de ‘gönül’ anlamındaki dildir.

Hangi anlamda olursa olsun, ‘dil’ yarası ağır yaradır.

Ayhan hoca, gençlerin hep Fen Lisesi’ni hedeflemelerini söylerdi.

Belki hiçbiriniz Fen Lisesi’ne gidemeyeceksiniz. Ama en azından çaba göstermeniz yetecektir. İnanın o çabanızı Ayhan Hoca görecek ve mutlu olacaktır.

Çünkü Ayhan Kökmen belki yok ama öğrencilerinin fen liselerine gidebilmesi; kendisine, ailesine ve ülkesine yararlı olabilmesi için çaba sarf edecek binlerce Ayhan hoca yoluna devam edecektir.

“Bu yara nasıl kapanır!” diye soruyorsanız işte size Atatürk’ten yanıtı:

“Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela saygınlıklarını, sonra hürriyetlerini daha sonra da bağımsızlık ve geleceklerini kaybetmeye mahkumdurlar.”

Bakmadan Geçme