Bizimkisi bir seçim hikayesi
16 Nisan referandum itibariyle seçimlere şaibe karıştı sözlerine karşı şerbetlendik. Şerbetlendik diyorum çünkü yakın zaman önce...
16 Nisan referandum itibariyle seçimlere şaibe karıştı sözlerine karşı şerbetlendik. Şerbetlendik diyorum çünkü yakın zaman önce de yine aynı teraneleri hatırlıyorsunuzdur. Bu durumları neden ve niçin yaşıyoruz ki diye saçlarımı burgu yaparak sokağa bakıp durup düşünüyorum.
Yerel radyomuz Radyo Remix’te de merhum sanatçı Kayahan’ın ‘Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi’ şarkısı çalıyor. Aşk şarkıları içinde en güzeli diyebilirim. Şarkı bir taraftan sokaktan geçen eskici ‘hurdacı geldiiii’ sesi ile tefekkürüme ayrı bir boyut kazandırıyorum. Bir anda bugünkü yazımın başlığını suyun kaldırma kuvvetini bulup hamamdan çırılcıplak çıkan fizikçi Arşimed gibi elime kalemimi alıp yazıyorum, Bizimkisi bir seçim hikayesi diyerek…
Cumhuriyet ilan edileli 2023 yılının ekim ayında bir asır olmuş olacak. Peki bu bir asır sürecinde demokrasi anlamında bir arpa boyu yol alabildik mi diye kendimce soruyorum, iyisi ile kötüsüyle debelenip duruyoruz diye cevap veriyorum.
Elbette ki daha iyisi olabiliriz diyerek…
Günlerdir aylardır beklenen Mart ayının pek muhteşem 31’inde yine olanlar oldu. Kim birinci oldu kim olmadı sorularını seçim gününden üç gün geçmesine rağmen halen konuşuyoruz. Eh başta söylemeye çabaladığım gibi şerbetlenme olayı…
KPSS sınavlarında devlet memurluklarındaki şaibeli durumların yanında seçimlerdeki antin kuntin işlere de alıştık bre sevgili okurlarım.
Demokrasi anlamında ilerlemiş hak ve özgürlüklere önem veren bir millet olmayı hakkıyla başarabilmiş bir ülke olabilseydik eğer sanırım böylesi şerbetlenmeleri bugün yazmıyor, konuşmuyor olurduk.
Çoğunluk ile çoğulculuk kavramlarının bile ayrımında değiliz. Demokrasilerde çoğulculuk çok seslilik fikir farklılıkları hakimdir.
Sen de benim benzerim ol demeyi haşa huzurdan uzak olsun iyi saatte olsunlara karışmak gibi algılarız.
Oysa ki 2002 seçimlerinden bu yana demokratik anlamda hangi kulvarda olduğumuzun cevabını isterseniz seçim başında sandık memurluğu yaparken öldürülen şehitlerin meftası yanıtlasın.
Sakın olayı partizanlığa aaaa filanca parti kükredi bir aslan miyav dediğe getirmeyiniz, anlaştık mı?
Mesele hangi partiyi tuttuğumuz mu yoksa işi kulvarından çıkarıp da partizanlığa getirmemiz midir?
Şimdi bazı sevgili okurlar soracak eee bu partizanlığa bir anlamda sebep Reisicumhurun kendisi değil midir diye? El hak haşmetmeap hazretleri olayı yandı bitti kül olduya getirip, hepi topu bir mahalli seçimi belediye adayı belirleyen bir yerel seçimi vatanın beka sorununa çevirip sabahtan akşama meydanlara inip konuşma yapması doğru muydu?
Elbette ki ileri demokrasilerde herkes safını belirleyebilir, muhakkak ki Cumhur reisi de parti tutabilir. Lakin parti tutmak farklı bir şey ideolojisini partizanlığa kamufle etmek daha farklı bir şey olsa gerek diye sesli tefekkür ediyorum, haksız mıyım?
Bir parça da olsa haklı olduğumu seçimlerden önce tarassut ettiğim Hasbihal eylediğim Ak Partili arkadaşların konuşmalarından çıkarım yapıyorum.
TRT haberi eskiden en tarafsız ekran diye benimserken son yıllarda bu görüşümde şüphe duymaya başladım. Devlet ile hükümet kavramlarımızda da bir kargaşa kaos var. Devlet farklı hükümet -iktidar farklı kurumlardır. Devlet ilelebed baki iken hükümet denilen iktidar belli süreliğine devleti idare etmek için seçimle iş başına gelmiş siyasi bir organ bir sosyal kurumdur.
Son senelerde hükümeti devletleştirdik algısı yaygın bir hal aldı. Hadi Canım sende diyen sevgili okurum o Zaman sana sormak isterim; tarafsız olması gereken bir devlet televizyonu TRT yayınları sadece tek bir partinin daha açık ifadeyle hükümet partisinin televizyonu yayın aracı gibi sunumlarda yayıncılıkta bulunması ne kadar sağlıklıdır ne kadar doğrudur?
Demokrasi anlamında sınıfta kalmak istemiyorsak, daha fazla çoğulculuk çok seslilik ve de düşünce özgürlüğünü destekleyelim derim. Naçizane bu benim fikriyatım…
Ehhh her mahallenin bir delisi varmış, ne yapalım ülkemizin delileri de giderek çoğalıyor; sahi size yeri gelmişken merhum fikir adamı ve gazeteci yazar Aziz Nesin’in Damda Deli Var adlı hikayesini anlatmak istiyordum.
Köşe yazımda yer kalmadı, rica etsem bu kısacık öyküyü fırsatınız olursa okur musunuz?
Fazla kafanızı ütülemezsem bir diğer istirhamımı da yumurtlayayım; 6 Nisan Cumartesi saat 18-20 arası İzmir Kültürpark İsmet İnönü Kongre merkezinde “Türkiye Nereye Gidiyor’ konferansını dinlemeye davet ediyorum.
Hakikaten seçimlerden sonraki yolculuk nereye doğru?
Demokrasi Cumhuriyetin vazgeçilmezi mi?
Konferansta görüşmek temennisiyle ….
Bakmadan Geçme