Bizim Hasan dertli
Hasan, ne zaman dertlense soluğu yanımda alır. Gelişinden bilirim Hasan’ın dertli oluşunu. Dükkanıma gelir, selam verip...
Hasan, ne zaman dertlense soluğu yanımda alır. Gelişinden bilirim Hasan’ın dertli oluşunu. Dükkanıma gelir, selam verip oturur. Hal hatırdan sonra başlar anlatmaya. Hem çay içer hem de dertleşiriz. Hasan anlatır, ben dinlerim. İşte yine geliyor, çayları peşin söylemiş karşı kahveden.
– Merhaba hocam, ben geldim yine. Çayları söyledim, parasını da peşin verdim. Hep senden içecek değiliz ya, bu sefer de benden olsun.
– Tamam Hasan, öyle olsun. Hoş geldin.
– Hoş bulduk.
– Ne var ne yok Hasan?
– Sen sorma, ben söylemeyeyim hocam.
– Hayırdır?
– Hayır mayır değil hocam, şer; tam bir şer. Benim bir torun var, olamaz olasıca, kadınlı meyhanelerin birine dadanmış, oradaki bir kadına tutulmuş. Her gece oraya gidiyormuş. Geçenlerde bu kadınlı meyhanede yemiş, içmiş 30 bin lira borç yapmış. Borç karşılığı senet imzalamış. Bir akşamüzeri zebella gibi dört adam kapıya dikildi. “Ya para, ya canın” dediler. Dört gün süre verdiler, gittiler. Anası ağlaşır, nenesi ağlaşır, ben ne yapacağımı bilemedim. İki gün sonra nenesi başıma geçti: “Traktörü sat, çocuğun borcunu öde. Traktör, torunumuzdan kıymetli mi?” Ne yaparsın hocam, kapıdaki traktörü sattım, torunun borcunu ödedim. Senedi kurtardım. Kurtardım ama bununla bitmedi iş. Derken aradan yirmi gün geçti. Aynı adamlar yine kapıda. Bu sefer 15 bin lira borçlanmış. Sattım savdım, onu da ödedim hocam. Benim torun akıllanmıyor ki… Şimdi yine borçlanmış. Satacak bir şeyim de kalmadı. Ben ne yapayım? “Kendisi ödesin” diyorum. O da olası değil. Ne yapıp edeceğimi bilemedim. Senin yanına geldim.
– Hasan’ım geçmiş olsun. Benim yapacağım bir şey yok. Nasıl bir torunmuş bu böyle? Evli değil mi?
– Evli hocam, üç de çocuğu var. Yaktı bizi, ocağımıza incir ağacı dikti. O kadar söyledim, bir kulağından girdi, ötekinden çıktı. Kimlere çekti bilmem ki. Bizde böyle biri yok hocam, arkadaş kurbanı oldu. İşte böyle hocam. Kaç gündür gözlerime uyku girmiyor. Ne yapacağımı bilemedim. Senin de başını ağrıtıyorum kendi dertlerimle. Kusura bakma hocam, derdimi anlatıyorum, içimi boşaltıyorum. Yoksa patlayacağım. Artık ben gideyim.
– Tamam Hasan, güle güle.
***
Ülkemizin kanayan yarası: Kadınlı meyhaneler
Yukarıdaki hikaye, gerçek hayattan alınmıştır. Bar, pavyon, bistro, pub gibi adı yabancı dillerden gelme birçok kadınlı meyhaneler var her sokak başında. Bu mekanlarda buna benzer birçok hikaye yaşanmıştır ve bundan sonra da yaşanacaktır. “Ateş karşısında bozulmayan altın, altın karşısında bozulmayan kadın, kadın karşısında bozulmayan erkek muteberdir” diye bir söz var, bilirsiniz. Ne yazık ki bizde kadın karşısında bozulmayan erkek sayısı pek azdır. Bu nedenle bu mekanlara giden zayıf karakterli erkekler, böyle hikayeler yaşıyor. Ödemiş’te mahalle aralarında bulunan bu mekanlardan mahalle sakinleri de rahatsız oluyor. Gecenin geç saatlerinde yüksek sesli tartışmalar, kavgalar, silah çekmeler yaşanıyor. Böyle mekanlara mahalle aralarında neden ruhsat verilir anlayamıyorum.
Bu kadınlı meyhaneler, ülkemizin olduğu gibi Ödemiş’imizin de bir kanayan yarasıdır. Bu yaraya ilgililerden acilen neşter bekliyor Ödemiş halkı.
Sevgi, saygı ve mutluluklar.
Bakmadan Geçme




