Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü

1800'lü yıllara kadar tüm dünya ülkelerinde işçiler, kadın-erkek -çocuk ayırımı yapılmaksızın köle gibi çalıştırılıyorlar, yeterli ücreti...

1800’lü yıllara kadar tüm dünya ülkelerinde işçiler, kadın-erkek -çocuk ayırımı yapılmaksızın köle gibi çalıştırılıyorlar, yeterli ücreti alamıyorlardı. Bu kötü çalışma koşullarının düzeltilmesi ve günlük çalışmanın sekiz saatle sınırlandırılması için başta Amerika Birleşik Devletleri’nde olmak üzere birçok ülkede toplu eylemler ve direnişler yapıldı. Çok büyük bedeller ödendi. Ama sonunda dünya işçi sınıfı, haklarını almayı başardı. 14-21 Temmuz 1889 tarihleri arasında toplanan 2. Enternasyonal, bir Fransız işçi temsilcisinin verdiği önergeyi kabul ederek 1 Mayıs’ın “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasını kabul etti.

Ülkemizde 1 Mayıs, ilk defa 1923 yılında “işçi bayramı” olarak kutlandı. Bir sonraki yıl ise yasaklandı. Ama işçi sınıfı ve onun önderleri, her yıl anlamına uygun olarak 1 Mayısları kutladılar. 1976 yılında bu bayram, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun ( DİSK) öncülüğünde Taksim Meydanı’nda kutlandı.

1977 yılında da yine DİSK’in öncülüğünde Taksim Meydanı’nda 500 bin kişinin katılımıyla coşkulu ve disiplinli bir kutlama gerçekleştirildi. Ancak ne var ki tam kutlamalar sona ereceği sırada Sheraton Oteli’nden açılan ateş ve patlatılan bombalarla alanda büyük bir panik yaratıldı. Kazancı Yokuşu’nda sıkıştırılan 34 emekçi, yaşamlarını yitirdi. Tarihe “Kanlı 1 Mayıs” diye geçen bu olayın failleri, aradan 41 yıl geçmesine karşın hala bulunamadı. Bu durum, o zamanlar yapılan “Sermaye sınıfı ve temsilcileri, işçi sınıfımızın bu büyük buluşmasından ve işçi sınıfının iktidara yürümesinden korktular, bu saldırıyı tezgahladılar” yorumlarını haklı çıkarttı.

1978 yılında 1 Mayıs, DİSK’in öncülüğünde Taksim Meydanı’nda son kez kutlandı. Ondan sonra gelen sıkıyönetimler, 1 Mayısları yasakladılar ve işçileri Taksim Meydanı’na sokmadılar.

2002 yılında iktidara gelen AKP de 1980 darbesinden sonraki Taksim yasağını sürdürdü. Ancak meclisten çıkarttığı yasa ile 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etti. İşçilerimiz ve sendikaları, 2002’den beri bayramlarını gösterilen alanlara çıkıp kutluyorlar ve isteklerini dile getiriyorlar.

Bu yıl da işçi sendikalarımız, 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Bayramlarını kutladılar. Ancak sağcı-solcu tüm sendika temsilcilerinin dile getirdiği verilere baktığımızda buna bayram demek mümkün değil.

Avrupa ülkelerinde sendikalı işçi sayısı %90 iken bizde sadece %15 civarında.

İş kazalarında da Avrupa birincisiyiz. 2002-2017 yılları arasında 20.447 işçimiz, “önlenebilir sebeplere rağmen” yaşamlarını yitirmişler.

2002 yılında yılda 146 ölümlü iş kazası yaşanır iken 2017 yılında bu sayı 2016’ya ulaşmış.

Hükümetler işçiden, emekten yana değil; işverenlerden yana davranıyorlar. Sendikalı işçi sayısı azalırken var olan sendikal haklar da kullandırılmıyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında “OHAL sayesinde işçi grevlerini erteleyip grevleri önlüyoruz” diyebiliyor.

İşçilerimiz, insanca yaşamlarını sürdürebilecek bir ücret alabiliyorlar mı? Ne yazık ki bu soruya da olumlu yanıt vermek zor. OECD rakamlarına göre en fazla çalışan ülkeler sıralamasında zirvedeyiz. İşçilerimizin %66’sı, asgari ücret düzeyinde (1603 TL) ücret alıyorlar. %54’ü, aldığı ücretle ay sonunu getiremiyor. Ek işler yapmak ve borç almak zorunda kalıyor, borç batağına sürükleniyor…

İşçilerimiz, bu kötü koşullarda çalışmayı hak etmiyorlar… Her üretilen güzel şeyde onların alın teri ve hünerli elleri var. Bir an önce çağdaş Avrupa ülkelerinde olduğu gibi insanca yaşayabilecekleri bir düzenlemeye kavuşturulmalılar. Dilerim, önümüzdeki 1 Mayıslar daha güzel günlerde, coşkuyla, sorunsuz bir şekilde kutlanır.

Bu duygularla tüm işçilerimizin 1 Mayıs Birlik-Mücadele ve Dayanışma Bayramlarını kutluyorum.

Bakmadan Geçme