Birgi'ye bakmak…*

Hani bir solukta okunan kitaplar vardır sözü edilesi, nadir ele geçen, yılların söz imbiğinde damıtılmış 'Birgi'ye...

Hani bir solukta okunan kitaplar vardır; sözü edilesi, nadir ele geçen, yılların söz imbiğinde damıtılmış; “Birgi’ye bakmak…” da o türden bir kitap.

Emin Başaranbilek, bin bir hüner sahibi bilge bir insan. Yıllarca sandığında yayımlanmayı bekleyen dosyalardan birini sundu sonunda bize. Geç mi? Hayır, olması gerektiğine inandığı bir dönemde çıkardı bu deneme kitabını.

Kimi yazarlar, en başta diyeceğini -zor ele geçen inci gibi- bazen en sona saklayabiliyor. Belki bu, ihtiyatla söylemeliyim, onun biçemidir. Birgi’yi, bu nadide beş mevsim çiçeğinin tomurcuğa durduğu şu zamanlarda onu anlamaya ve anlatmaya ömrünü veren Başaranbilek, kitabın sonunda; “Birgi’ye bakıyorum… Tanırken kendimi de tanıma olanağı sağlayan bu saklanmış kente nasıl yaklaşmalıyım? Onun kalıtı karşısında zenginliğini anlatmak için nereden başlayacağını bilmeyen züğürtler gibiyim…” (s.72) diyerek sözü bağlar. Gerçekteyse Birgi’ye ve havzaya ilişkin yaptığı çalışmaların okuyucu için gün ışığına çıkacağının habercisidir bu sözler, bakmayın öyle dediğine…

Başaranbilek; arkeolog, naif ressam, şair ve araştırmacı yazar. Yıllarca İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde yöneticilik yapmış biri. Bunca birikimin üstüne giydiği gömlekse koruma gönüllülüğü. ÇEKÜL Vakfı’nın Birgi Projesi sorumluluğunu tam zamanlı olarak başarıyla sürdürüyor.

Bu denemede yazar, bilimle edebiyatın istenirse nasıl harmanlanacağını bize kanıtlıyor. Bilim kitaplarının pek çoğunun -bana göre, doğası gereği- terimlerle örülmüş dili, insanların o kitaplara ulaşmasında, anlatılanı anlamasında önemli bir engel. Başaranbilek, o konuda da naif üslubuyla inceden dokundurmalar yapıyor. Bunu yaparken gerek bilim insanlarını gerek edebiyatçıları Birgi’yi tanımaları çağrısında bulunmayı da ihmal etmiyor: “…Gerçekten bugün daha da gelişmiş olan bu bilim dallarının henüz girmek üzere olduğu Birgi‘de ve Küçük Menderes havzasında söyleyeceği çok şey olmalı.”(s.65). Çünkü ona göre, “…içi dolu, açık bir bohça gibi duran” (s.63) bu havza, keşfedilmeyi beklemektedir.

Yazara göre, Birgi’de beşinci mevsim yaşanır! Bu mevsimde “… Artık onu -yani Birgi’yi- dağ, ova, bayır, dere, tepe, ev, konak, anıt, su, ağaç, böcek olarak görmez; lacivert göğün, dalgalı bulutların altında -kendiliğinden oluşan iç huzuruyla- tümü birden olursunuz…” (s.58).

Onun gözüyle yağmur, Birgi’de bir başka güzellik içinde buluşur toprakla. “…Önce mor ve yoğun kara bulutlar getiren lodos ile eğilen selviler arasında yağan yağmur. …Sonra gün geceye durur ve sümbül vakti üstünüzde uçuşan, neredeyse elinizi uzatınca değeceğiniz dağınık, pamuk yumuşaklığında bulutlar.” (s.58-59). Birgi’nin Kemer Yaylası’nda benzer oluşumun içinden geçtim ben de! Devam eder, “…Derken o patlıcan moru gökyüzünde, o bulutların arasında şavkı yüzünüze vuran dolunay; süzülür gider. …İşte burada beşinci mevsim ay toplama zamanıdır…” (s.59).

Yazarın yoğun iş yaşamı ardından Birgi’yi yurt edinmesinin nedeni, her halde bu tümcesinde gizlidir: “…Geçmiş, geleceği sürekli dokur, saat be saat…” (s.35) O, iki zamanlı yolculuğunu burada sürdürmenin gerekçesini de özgün bir deyişle anlatır: “…Burada olmak; yakınlarda, uzaklarda, okyanus kıyılarında yaşantımı anlamlandıran dostlarımı anımsamaktır. İçimdeki gelgitleri sönümlendiren bir yelkovan çiçeğidir sanki bu; ışığa, dostluğa dönen. Yaşamın tadıdır anımsamak. İnsanı diri ve çoğul tutan da bu değil mi?”(s.32).

“Birgi’ye Bakmak”ı okuduğumda var olan Birgi sevgimin çoğaldığını duyumsadım; yaşama anlam verenin her şeyden önce anımsanmak olduğunu içselleştirdim. Yalnızca anımsamak mı? Var olan değerlerimizi her ne pahasına olursa olsun korumanın gereğine inandırdığı için Başaranbilek’i bir kez daha kutladım yürekten.

Yazar, çağdaşlığı yadsıyan biri değil; ancak onun itirazı, çağdaşlaşma isteğiyle yitirdiğimiz kent dokularını, asfalt kazanları altında yakılan ulu çınarları, soyu tüketilen canlı türlerini yok eden anlayışadır. Bunları günlük siyasi çıkarlar uğruna, halka şirin gözükmek adına yapanlara sözünü sakınmaz; kırılacakmış, üzülecekmiş umurunda değildir; çünkü o, korumaya kendini adamış bir savaşçıdır.

Ona göre Birgi, birikimli ve görgülü bir kenttir. Kitabın arka kapağında taçlandırdığı BİRGİ şiirinden bir bölümle sözü bağlayalım:

Görgülü bir mirastır Birgi

Taşlıklarda gezinir tarih-i kadim

Duyumsanır amber ve şiir

Açılınca çeyiz sandıkları

Okunur eski kitaplarda yeniden

Kalbimde saklı kalbim.

Emin Başaranbilek’ten yeni kitaplarıyla bizi gönendirmesini istiyorum.

_________________________________________________________________________

Emin Başaranbilek, Birgi’ye bakmak… Efe Ofset Matbaası, Ödemiş, Kasım 2012

İletişim: Cumhuriyet Meydanı No. 15 35775 Birgi-Ödemiş TR [email protected]

Bakmadan Geçme