Bir Katil Psikolojisi
Hemen hemen her gün, toplumca hatta tüm dünya olarak benzer olaylara uyanıyoruz. Birileri ya ailesinden birçok...
Hemen hemen her gün, toplumca hatta tüm dünya olarak benzer olaylara uyanıyoruz. Birileri ya ailesinden birçok kişiyi, ya sokaklarda kadınları, ya evdeki yaşlı teyze/dedeleri ya da minik bedenleri katlediyor. Ve artık bazıları haber bile edilmiyor. Giderek bu duruma alışıyoruz. Son kurban, içimizi acıtarak giden ufacık bir beden. Giderken bıraktığı bir soru ve bu soruya paralel bir istek; bir insan nasıl katil olabilir? Ve o kişi her kimse, onu toplumca linç edelim, asalım, keselim.
Maalesef! Şiddet şiddeti doğuruyor, çözümü olamıyor. Ev bastığımızda, muhtemel zanlının cezasını ellerimizle vermeye çalıştığınızda da kesin çözüm üretmiş olamıyoruz. Öyle olsaydı idam cezası uygulanan yerlerde cinayet ve tecavüzlerin devam etmemesi gerekirdi.
Hepimiz iyi insan olduğumuzu, şiddete ve cinayete kaşı olduğumuzu söyleriz. Zaman zaman içimizdeki kötülüğün dışa yansımasını engelleyemediğimiz doğru değil mi peki?
Şu soru merak edilir; bir insan bir başkasını nasıl öldürebilir? Hem de bilerek ve isteyerek. Genellikle bu tarz insanları hasta ruhlu olarak tanımlarız. Bu tabir içimizi rahatlatır. Hasta yani normalin dışında olan ve sağlıklıları hiçbir şekilde ilgilendirmeyen. Peki diyelim ki öyle. Gayet sıradan bir yaşam süren ve aile sahibi insanların katil hatta seri katil olarak gündeme düşmesini nasıl açıklarsınız?
Hepimiz, içimizde anti sosyal dürtüleri taşıyoruz. Birilerinin kötülüğünü istediğimiz, bize ait olmayan şeyleri kullanmaya çalıştığımız ya da başkalarından yaralanmaya çalıştığımız zamanlar mutlaka oluyor. İçimizden bazıları, bunları ileri boyutta yaşayıp davranışlarına taşıyor. Bu kişiler, genellikle de narsistik kişilik özellikleri gösteriyor. Bu şu anlama geliyor: Bu kişiler kendi kurallarına göre yaşıyor, toplumu hiçe sayıyor ve kişisel çıkarlarını ön planda tutuyorlar. Ayrıca diğerlerine hiçbir şekilde benzemediklerine yönelik inançları tam olduğu için kendilerini hep üstün görürler. Bu durum, her iki cinsiyette geçerli olsa da ağırlıklı olarak erkeklerde yaygın.
Etkenlerine baktığımızda da; çocukluğun erken dönemlerindeki anne yoksunluğu, yetersiz sosyalleşme, ebeveynlerdeki anti sosyal kişilik bozukluğu ya da ebeveynlerin alkol / madde bağımlısı olması gibi başlıklar öne çıkıyor.
Nörolojik yetersizlikler, davranış bozuklukları ve dikkat dağınıklığı gibi nedenlerse katillerin ortak özellikleri olarak görünüyor. Yapılan bilimsel çalışmalar, daha birçok ortak özelliği ve nedenleri ortaya çıkarıyor. Fakat şu bir gerçek! Bu insanlar korkmuyor ya da toplumsal tepkilerden etkilenmiyorlar. Örneğin idam kararı ya da “İnsanlar bana ne der” gibi düşünceler, onları planladıkları öldürme eyleminden vazgeçiremiyor.
Ne yapılabilir kısmında ise bunun niyetinde olanları önceden tespit edebilmek ya da tedbirler almaya çalışmak koruyucu olabilir. Çoluk çocuğumuz için, annemiz babamız için, kısacası hepimiz için. Bunları yapabilmek içinse öncelikle toplumsal yapımızı ve yaklaşım biçimimizi gözden geçirme, sonrasında bu iyi niyeti taşıma ve değişmeye açık olma, en önemlisi de tolumca bu çabanın içinde olmanın gerektiğine inanıyorum.
Daha güvenli ve huzurlu yarınlara…