Bir baştan bir uca İran-5
4. GÜN (14 Nisan 2015) Kahvaltı sonrası bir saatlik yolculuk. Rehberimiz makine mühendisi. Değişik konularda bilgilendiriyor....
4. GÜN (14 Nisan 2015)
Kahvaltı sonrası bir saatlik yolculuk. Rehberimiz makine mühendisi. Değişik konularda bilgilendiriyor. Örneğin; Ramazan’da dışarıda oruç tutmayan yakalanırsa cezaları var. İlk kez yakalandığında bir günlük gözaltı. İkincisinde üç ay hapis. Üçüncüde bir yıl hapis. Halkın %30-35’i oruç tutuyormuş. Beş yıl öncesinde daha sıkıymış. Biraz gevşemiş deniliyor.
Araban güzel olursa kızlar binermiş. Değilse dönüp bakmazlarmış. Kızlar dışarıda biriyle görünürse o erkekle evlenmesi şartmış.
Normal bir çalışan için 40 günlük tatil olanağı varmış. Tatil, ücretliymiş. Tatillerde para kazanmak için ek iş yapılırmış. Her yıl 10 bin doktor mezun oluyormuş. Doktor ayda 40-50 bin, mühendis bin lira kazanıyormuş. Ortalama memur maaşı 500 liraymış.
Zorunlu eğitim, 12 yıl. Sonra üniversite eğitimi. Çok pahalı fiyatlarla özel üniversiteler varmış. Devletinkiler parasızmış. Üniversite giriş sınavlarına katılan 2-3 milyon öğrenciden ancak 150 bini sınavı kazanabiliyormuş. Şiraz, Meşhed, İsfahan, Tebriz’de birer ve Tahran’da ise üç tane iyi üniversite varmış. Beyin göçü, özellikle ABD’yeymiş. Yurtdışındaki İranlılar hep birinci olurlarmış. Çok başarılılarmış.
İki büyük çölü var İran’ın. 2010’da 10 yeni baraj hizmete girmiş.
Enerji kaynakları açısından zenginmiş İran. 20 milyon metreküp doğal gaz kaynağına sahip. Akik taşı üretiminde Yemen’den sonra. Turkuvaz (Firuze) taşı, Avrupa’da Türk Taşı diye biliniyor.
PERSEPOLİS (Perslerin Kenti), 2500 yıllık bir kültürün başkenti, Büyük Pers İmparatorluğu’nun merkezi, Akamenidlerin tören yerine gidiyoruz. İranlılar, Büyük İskender’e ülkelerini istila ettiği için değil, Persepolis Kütüphanesi’ni yaktırdığı için öfke duyarmış. Farsça’da TAHT-I CEMŞİD denirmiş. Birinci Darius zamanında ve M.Ö. 521 yılında başlandığı ve yapımının 150 yıl sürdüğü tahmin ediliyor. Kral Darius, mahkumları yol yapımında çalıştırıyor. Çalışanların tümünü ayırt etmeksizin sigorta ettirmiş. 2500 yıl öncesinden emekten yana alkışlanası bir tutum! Günümüzdekiler duyar mı acep? Tarihin taşlara yazıldığı/kazındığı kent. Tam bir arşiv-belgelik gibi. Tüm alanı 125 bin metrekare ve ana terası 450×300 metre boyutlarında kocaman bir alanda. Kent, sırtını Kuh-i Rahmet (Rahmet Dağı)’na yaslamış durumda. Kente giriş kapısı, merdivenli bir girişle “Gate of All Nations” (Tüm Milletlerin Giriş Kapısı)’na çıkıyor. Bu platformun altındaki su kanallarının uzunluğu yaklaşık 1.5 km olup içinde bir insan rahatlıkla yürüyebilirmiş. O kadar büyük! Binaların temelleri, sütunları ve pencereleri taştan yapılmış. Çatılarını ahşap ve duvarlarının tuğladan olduğu tahmin ediliyor. Bir tek taştan yapılmış bölümler kalmış. Merdivenler, kentin en az zarar görmüş bölümü. Yedişer metre uzunlukta ve taştan oyma yapılmış. Her bir taştan 40 kadar basamak yapılmış. Dizilişleri L biçimindeydi. Yükseklikleri öyle ayarlanmış ki önemli konuklar atlarıyla burayı rahatça tırmanabiliyorlarmış. Tüm Milletlerin Giriş Kapısı, 1. Xerkes (Çerkes) zamanında yapılmış. Büyük kütleli yapısıyla çok etkileyiciydi. İnek ve aslan figürleri ile biliniyor. Ayaklarından fark ediliyor. Askerleri girişte bekliyor. Kral için her şey büyük gösteriliyor. Persepolis’i 1. Xerkes, “Fars ülkesinin büyük kenti” olarak görüyor. Kapıdan geçildiğinde dört ayrı yöne gidebiliyorsunuz. Güney kapısına doğru yaklaşırken Kral Darius’un halkı huzuruna kabul ettiği, gümüş ve altın işlemeli süsleri olan Apadana Sarayı’na varıyoruz. Başlıklarında kralı ve kralın gücünü temsil eden boğa şekilli 36 sütunla desteklenmiş çatısı varmış, günümüze kadar 13 tanesi kalabilmiş. 20 metre yüksekliğindeymiş. Duvarlarındaki koç başı figürleri çok ayrıntılı işlenmişti. Yüzyıllar öncesine gidip geliyorduk… Apadana Merdivenleri, grubumuzun saatlerini aldı. Çünkü merdivenlerin dayandığı paneller ve üzerlerinde taş üzerine kabartma sanatı olan rölyefler, çok iyi korunmuş haldeydi. Her biri bir şaheser olan rölyefin önünde dakikalarca durduk, fotoğrafladık. Dinsel semboller ve Yeni Yıl (Nevruz) kutlamaları anlatılmaktaydı. Çivi yazılarında Irak’ın kuzeyinde kullanılan Elamca, Babilce ve Eski Farsça dilleri kullanılmış. Üç dilde olması, okunmalarını kolaylaştırıyor. Çivi yazısı kullanılmış. Persepolis’in yaşamı, geleneği-göreneği taşların üzerinde kabartma resimlerle canlandırılmış. Arap, Yunan, Anadolu’dan gelen ziyaretçiler farklı giysilerinden, saç biçimlerinden kolaylıkla seçiliyor. Hediyesiz misafir kabul edilmiyor. Nevruz’da yakın memleketlerden hediyeler geliyor. Hediyeler, her ülkenin karakterini yansıtıyor. Kadın cariye hediye edilmiyor! Çünkü kadın, 1. sınıf bir yurttaş konumunda. İranlı muhafız, gelen konukları ellerinden tutarak Kral’a götürüyor. Persler (Tüy başlıklı) ile Medler (Yuvarlak takkeli) el ele tutuşmuş durumda. Dayanışma içindeler. Her basamakta bir asker duruyor. Muhafızların hepsi Pers. O zamanlar kraliyet muhafızlarının ölümsüz olduklarına inanılırmış, sayıları hiçbir zaman 10 binin altına düşmezmiş. Törene gelenleri bu kraliyet muhafızları korurmuş. Kışlık Saray; Apadana’nın güneyindeymiş, kazı çalışmaları daha tamamlanmamış. Darius’un Tachara’sı (Kışlık Sarayı) olarak bilinirmiş. 100 Sütunlu Saray, Persepolis’te bulunan en büyük kalıntı. 70 m x 70 m boyutlarındaymış. Bu salona girmeden önce ziyaretçiler, ana salonun karşısındaki dört sütunlu küçük salonda bekletilir ve 100 Sütunlu Saray’a iki boğa heykelinin arasından girermiş. Giriş kapısında da sıra sıra askerler beklermiş. Kral, tütsülerle çevrili bir durumda oturmuş. Çevresinde maiyeti ve hazineden sorumlu bakanları olurmuş. Kral hediye getirenleri ödüllendirir, daha önce verilen dilekçeleri de yanıtlarmış. Hediyeler, doğruca hazineye aktarılırmış. Delegeler/temsilciler, kayıt bürosunda kaydolduktan sonra memleketlerine dönebilirmiş. Günümüze kadar korunmuş 3500 kil tablette ayrıntısıyla anlatılmış sarayda yaşanılanlar. Artaxerxes’in Mezarı, kente hakim bir tepede. Çok yorulduğumdan çıkamadım. Uzaktan bu heybetli anıt mezara dikkatlice baktım. Eşimin aktardığına göre; Kral ve eşi defnedilmiş. Taştan oyularak yapılmış. Üst kabartmasında Kral ve Ahura Mazda resmedilmiş. İki bin yıllık bir geçmişi varmış. Persepolis, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Neredeyse yarım yüzyıl önce Şah Rıza Pehlevi, Persepolis’in açılışında yemekleri, içecekleri Paris’ten getirtiyor. Dünyanın tüm liderlerini, ünlülerini çağırıp ağırlıyor. Hiçbir masraftan kaçınılmıyor. Dünyaya tanıtımı böyle yapılıyor. Ama içerde halk, bu israftan dolayı tepkili ama can korkusundan gösteremiyor. Çünkü Şah’ın haber alma örgütü (SAVAG) halkın ensesinde, soluğunu dinliyor. O yılları anlatırken ağaçtan bir yaprak düşse Şah’ın haberi olur derlerdi. Altı yıl sonra Humeyni Rejimi’nin gelişinde bu ihtişam ve korkunun etkisi olmuştur deniliyor. Persepolis’ten ayrılırken İranlı genç, evli bir bayan grubumuzdan genç bir bayan arkadaşımızı yanına çağırıyor. Kocasının kucağında bebekleri uyuyor. Fotoğrafını cep telefonuyla çekiyor. Bana yanaşıp Hakan Şükür’ün adını söyleyen var. Türkiyeli olmamız, bu ilgiyi arttırıyor.
SÜRECEK
Bakmadan Geçme





