BİN MUSİBETE İKİ NASİHAT
Sevgili okur, Kemerlerini bağla. Sıkı tutun. Bugün sana iki nasihat vereceğim. SORGULA Bugünün dünyasına özel sorunlara...
Sevgili okur,
Kemerlerini bağla. Sıkı tutun. Bugün sana iki nasihat vereceğim.
SORGULA
Bugünün dünyasına özel sorunlara paralel ortaya çıkan ruhsal hastalıklar, insanların beyinlerine kazınmış gibi bir gün, bir yerde ortaya çıkıveriyor. Beynimizin duygu ve mantık cepheleri savaşırken arada kalmaktan yorulduğumuz için başka şeylerden destek almak istiyoruz. Alkole, uyuşturucuya, sigaraya, kumara, telefonlara, bilgisayarlara, hayvanlara, kahveye, çaya ve hayatımızda ‘diğerlerinden daha fazla’ dediğimiz ne varsa o şeylere bağlılığımız da bundan kaynaklanıyor. Öteki, beriki, sağdaki, soldakine verdiğimiz değeri kendimize vermediğimizden ihmal ettiğimiz vücudumuz, gitgide deforme olmaya başlıyor. Sağlığımıza zarar verebilecek her türlü yiyecek ve içeceğe düşkünlüğümüz, gün içinde yaşadığımız yoğun stresimize bağlı artıyor. Ruhsal olarak rahatlamak adına yapmak istediğimiz ne varsa çok pahalı olduğu için ortada bırakılmış gibi hissediyoruz. Önceden kabullendiklerimizi şimdilerde kabul etmesek dahi geç kaldığımızı düşünüyor ve toplumun beklentilerine düşüncelerle boyun eğmek zorunda kalıyoruz.
Oysa deli olmaktan korkmasak; köşelerimiz olsa, maskelerimizi bir kerecik çıkarmayı denesek, üstümüzdeki elbiselerden kurtulup en iyi hissettiğimiz yerde, en rahat olduğumuz şekilde kalabilsek sorgulayabileceğiz ancak bugünün dünyasında Türk toplumu için gizliden gizliye yasaklanmış yasa gibidir sorgulamak. Sorgulayabilme gücümüz azaltılmıştır. Köşelerimiz, korkutularak yok edilmiştir. Sanayi üretimi gibi aynılıktan öteye gidemediğimiz yaşam alanımızda doğduğumuz andan itibaren büyüyeceğimiz, büyüdükten sonra iş sahibi olacağımız, hayırlı kısmetle karşılaşırsak evleneceğimiz, şansımız yaver giderse çocuk yapacağımız, çocuklarımızı büyüteceğimiz, mezuniyetlerini göreceğimiz, çocuklarımızın mürüvvetlerine kavuşacağımız ve hikaye sonunda tabuta sarılacağımız öğretilmiştir. Bu öğrenimimiz, aileden okula gizliden gizliye anlatılan ve aralarında macera dolu anlar yaşadığımız masalsı bir hikayedir. İdeolojilerini benliğimize kazımak isteyen her hükümet gibi bizimki de kendine göre bir hikaye tasarlamış ve aynılık içinde milyonlarca insana baş rolü verdiğini ifade etmiştir. Bunun yanında bize, ”Sen farklısın, sıra dışısın” denildiğinde kabaran benliklerimizden ötürü gerçek vizyonumuzu da asla bilemeyeceğiz. Sorgulamak, çok önemli sevgili okur. Karşıt fikirlerden yararlanabilmek, bakış açını zenginleştirebilmek çok kıymetli.
Sevdiği kadına en güzel gülü getirmek isteyip de birini beğenerek tam koparacakken daha güzelini gören, sonrasında aynı açgözlülükle gül bahçesinin sonuna gelen ama yolda sevdiğine götürmek için hiç gül koparamayan adamın hikayesini hiç duydun mu? O hikayedeki sensin. Tavşan ve kaplumbağanın yarışmasındaki tavşan da sensin. Bir şeyleri olağanca hızıyla yaşayıp tükettikçe, sorgulamadan yaşadıkça yaşam fonksiyonlarını kaybederek hiçleşecek olan hepimizin olan hikayemizi içinde bulunduğumuz sistem yazıyor. Hizmet ettiğin yalnızca patronun olsa keşke… Duygularını ve benliğini çöpe atan ne varsa değiştiremediğini biliyorum ama sormaktan, sorgulamaktan vazgeçersen bu hikayeyi değiştirebilecek bir başkasına da zarar vereceğini bil. Diyor ya Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, “Ey Efendiler, Sorgulamayan insan cahildir. Sorgulatmayan insan ise zalim.”
***
SAYGI DUY
Ödemiş’te geçtiğimiz gün çok güzel bir şey yaşandı. Ödemiş’in farklı düşünceleri, el ele tutuşarak toplumun acısını, yarasını lanetledi. ”Sen gökyüzüsün. Ben yeryüzü” demeden ufuk çizgisinde buluştular. CHP, İYİ Parti, AK Parti ve MHP’nin bir arada yaptığı basın açıklaması görülmeye değerdi. Kol kola oldukları fotoğrafta birbirinden güç aldıklarını simgelediler. Ödemiş’in bütünlüğünü sağlamak adına çalışacaklarının sözünü verdikleri noktada meclisin dışında da ‘bir’ olabileceklerini gösterdiler.
Ekim ayının ilk olağan toplantısında bazı taşınmazlar ile ilgili verdikleri kararlarda AK Parti, İYİ Parti ve CHP, MHP fikir bütünlüğü de bu noktada görülmeye değerdi. Kendi ittifaklarının yanında durmayan partiler, Ödemiş’in geleceğini düşündüklerini de bana göre bir noktada kendi düşüncelerinden ayrışarak ispatlamış oldu. Tabii bunu bugün düşünüyorum ama yarın düşüneceklerim için bir hafta daha bekleteceğim sizi.
Asıl konumuza gelelim, bu bölümü kısa keselim istiyorum. Geçtiğimiz gün CHP, İYİ Parti, AK Parti ile MHP, ortak basın açıklamasında bulunacaklarını söyleyerek bizi de açıklamada bulunacakları yere davet etti. Bir haber dönüşü apar topar saat 15.00’in biraz öncesinde yerimizi aldık. Basın mensupları ile İYİ Parti, CHP ve MHP’nin vaktinde geldiği basın açıklaması, 17 dakika rötarlı başladı. Açıklamada sözcü olan CHP’li Meclis Üyesi ve aynı zamanda Grup Başkanı Hamdi Halis Bey’in birden fazla kez AK Partili Meclis Üyesi aynı zamanda Grup Başkanı Abdulkadir Karaerkek’i aradığına şahit oldum. Açıklamada bulunacak üyelerin de bu durumu hoş karşılamadıklarını düşünüyorum. ”İki dakika sonra geliyorum” denilmesinden 20 dakika sonra ”Geliyorum” denilmesini de hiç hoş bulmuyorum. Unutulmasını da asla istemiyorum. Hiçbir kurum ve kuruluş, bunu o ortamda davet edilen hiç kimseye yapma cesaretinde bulunmamalı (Mücbir sebepleri hariç tutayım da linç yemeyeyim).
Abdulkadir Bey, mecliste en çok söz hakkı isteyen ve saygı sınırlarını aşmayan biri olarak aştığınız sınırın farkında olduğunuzdan eminim. Bundan sonraki buluşmalarımızda ümit ediyorum ki bir daha geç kalmayacaksınız. Sözünüzü aldığımı varsayarak bahsi bir kez daha Atatürk’ün muhteşem sözüyle kapatayım: “Saygı, düzenin anahtarıdır.”
Saygılarımla…