Bilip de azınlıkta kalmak!
'Sinir uçları ile oynamak' deyimi, bizim toplumda sıkça kullanılan bir deyimdir. 'Sanatçılar, yaşadıkları toplumun sinir uçları...
‘Sinir uçları ile oynamak’ deyimi, bizim toplumda sıkça kullanılan bir deyimdir.
“Sanatçılar, yaşadıkları toplumun sinir uçları gibidir. Her şeyi ilk önce onlar hisseder. Birçok sanatçının delirmesi, yaşadığı toplumla ters düşmesi, alkolik ya da madde bağımlısı olmasının sebebi, bu aşırı duyarlıktır. Bir sanatçı, çevreden gelen baskı, tehlike, ahlaki sınırlar ne olursa olsun gördüğü, hissettiği şeyleri açıkça söylemekle yükümlüdür. Sinir uçları, hissettikleri ateşi haber vermezse yanacak çok insan vardır çünkü.
Sanatın işlevi ve sorumluluğu, toplumsal fayda ile sınırlanamaz. Yine de hatırlamak gerek, bildiğim en ‘kişisel’ yazarlardan biri olan Kafka, sanatçıyı gece herkes uyurken uyanık kalan, çünkü buna mecbur olan birine benzetir.
‘Çünkü biri uyanık kalmak zorunda.’
Sanatçı, ‘içinden gelen sese’ kulak vermelidir, herkesten önce hissettiği şeyi söylemelidir. Bilerek yalan söyleyen bir sanatçı, her şeyden önce kendi yeteneğine ihanet ediyor demektir.”
Yukarıdaki alıntı benim değil.
İnternet ortamında gezinti yaparken Ümit Ünal adlı bir ‘blog’ yazarının 2012’de yazdığı ‘Toplumun sinir uçları’ başlıklı yazısını gördüm. Ümit Ünal’ı hiç tanımam. Yazı ile karşılaşmam tamamen rastlantı. Fakat ben de yazarın bu düşüncelerine olduğu gibi katılıyorum.
Son günlerde bizim toplumun sinir uçları ile oynayan bazı yazarlarımız üstüne yoğunlaşmaya başladım. Onlarla ilgili yazıları bulup okumaya, olumlu ve olumsuz eleştirilerde yazılanları okumaya gayret ediyorum.
Genel hatları ile neleri savunduklarını biliyorum ama okudukça bizim toplumun onları tanımadığını daha çok anlıyorum. Tanımıyoruz ama kiminin üstüne toz kondurmuyoruz, kimine de en ağır eleştirileri sıralamaktan çekinmiyoruz.
Peki kim bunlar?
Başta Nazım Hikmet… Sonra Necip Fazıl… Ve Nihal Atsız…
Apayrı dünyaların, apayrı dünya görüşlerinin adamları. Üçü de peşlerinde milyonları sürüklemiş yazarlar. Sevenleri de çok düşmanları da. Adını duyunca şeytan görmüşe dönenler…
Ama bu toplum, sinir uçları hassas bu insanları ne kadar tanıyor, onları ne kadar kendi kaynaklarından okumuşlar diye sorsak belki de ‘çok azı’ yanıtını vereceğiz.
Son dönemde Atsız ile Necip Fazıl’ı oy sandığında birleştirme çabaları var ama kültür ve edebiyat dünyamızda hiçbir şekilde bir araya gelemeyecek üç isim.
Birine sevdalı iseniz diğer ikisine karşı/düşman olmanız gerekir.
Ben şimdi burada bu insanların gerçekte neler yazdıklarını, onar madde ile özetlesem, kesin üç okurumdan en az ikisi düşmanım olur.
Tıpta ‘sinir ucu iltihabı’ rahatsızlığı vardır. Sinir hücrelerindeki hasarı anlatan bir terimdir. Nöropati olarak adlandırılan bu durum, ellerden daha fazla ayakları ve bacakların üst tarafını etkilemektedir.
Tıbbi bilgilere göre periferik sinir sistemi, ‘beynin organlar, kaslar, deri ve kan damarları arasında iletişimi sağlayan’ bir sistemdir. Beynin verdiği emirler, motor sinirleriyle iletilir ve aynı yolla bilgiler beyne getirilir. Periferik nöropati, beyin sapı ile omurilikten çıkıp vücuda yayılan duyusal, motor ve otonomik sinir hücrelerinin yapısında ya da fonksiyonlarındaki bozukluktur.
Hastalığın birçok nedeni olsa da buna en çok neden olan etken, şeker hastalığı imiş. Şeker hastalarının yarısından fazlası nöropati hastası imiş. Nöropati oluşumunun nedeni tam olarak bilinmese de kan şekeri yüksekliği ya da insülin yetersizliğinin hastalık oluşumunda etken olduğu düşünülmekte imiş.
Şekerimiz yüksek…
Sinirlerimiz gergin.
En ufak yüksek gerilim, toplumu ayağa kaldırmaya yetiyor.
Yaraları kaşımayı seviyoruz.
Eski defterleri karıştırarak haklı çıkmayı bir marifet sayıyoruz.
Dün savunduklarımızı bugün unutuyor, dün savunduklarımızla bugün karşımızdakileri dövmeye kalkıyoruz.
Herkesin bir lideri ve önderi var ama aslına bakarsanız çoğumuzun lideri Niccolò Machiavelli…
Makyavelizm, İtalyan düşünür ve politikacı Niccolò Machiavelli’nin düşünceleri üzerine kurulu bir yaklaşım. Devlet yönetimi ile ilgili düşüncelerinin temelini Prens adlı kitabında açıklamış.
Özetle felsefe, “Amaca giden her yol mübahtır.”
Anlık çıkarlar sağlıyor ama uzun vadede zarar veriyor.
Her şeyine katılmayabilirsiniz belki… Yani askeri değil yoldaşı da olabilirsiniz… Bizim bir Atatürkümüz var ve bu ülkede herkesin fikirlerini özgürce söyleyebilmesini sağlamış. Düşmanına bile saygı göstermesini bilen büyük insan.
Bilmeden ‘çoğunlukta’ olmak yerine bilip de azınlıkta kalmak…
Yani körü körüne inanmak yerine bilmekte yarar var. Zararı yok; azınlıkta kalsanız da içiniz rahat eder…
Bakmadan Geçme




