Bene, sene, ona…
Osmanlıcılık, Türkçülük, Ümmetçilik, Batıcılık… Bu saydıklarım, Osmanlı’nın son dönemindeki ana düşünce akımları idi. Hepsinin bir ideolojik...
Osmanlıcılık, Türkçülük, Ümmetçilik, Batıcılık…
Bu saydıklarım, Osmanlı’nın son dönemindeki ana düşünce akımları idi. Hepsinin bir ideolojik alt yapısı, teorisyeni ve taraftarı vardı.
Eleştiri yapmadan ilgili düşünce akımlarına ‘kurtuluş için çare arayışları’ adını veriyorum.
Fikirler ve düşünce adamları, her dönem tartışılmıştır.
Servet-i Fünun döneminin en önemli şair ve düşünce adamlarından Tevfik Fikret’in sanat yaşamı, iki döneme ayrılır. 1900’lerin sonunda (1896-1901) Servet-i Fünun yazarıdır. Dergi, basit bir yazı yüzünden Abdülhamit yönetimi tarafından kapatılınca Fikret, ‘toplum için sanat’ anlayışını benimser ve Abdülhamit yönetimine karşı savaş açar.
Tevfik Fikret, kimi çevrelerce hiç sevilmez hatta nefret ile anılır. Fikret, Abdülhamit’e karşı düzenlenen suikast girişimin başarısızlıkla sona erdiğine üzüldüğünü söyler. Suikastı da bir Emeni yapmıştır…
Adını anmadığım çevreler, Fikret’i bir de şu ifadeleri yüzünden sevmezler:
“Vatanım ruy-i zemin, milletim nev’i beşer”
Bugünkü Türkçe ile “Vatanım bütün yeryüzü, milletim insanlıktır”
Fikret’e kızan çevreler, Mehmet Akif’i de göklere çıkarırlar.
Oysa Mehmet Akif’in de Abdülhamit’e karşı yazdığı çok ağır ifadeler içeren bir şiiri vardır. Akif, 1966 baskılı Safahat adlı kitabında yer alan Yıldız’daki Baykuş şiirinde şunları yazar:
“Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler / Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer
Çoktan beridir vardı benim bir derdim / Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid / Al-i Osman’dan bu korkaklık edilmezdi ümid.
Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti. / Ah efendim o herif yok mu kızıl kafirdi.”
Komünist şair Nazım Hikmet, ‘İslamcı’ şair Mehmet Akif için ‘İnanmış adam’ der… İslamcı deyişim, o dönemin düşünce akımı adı olmasındandır; Akif de fikren önder kadrosunda idi.
Tarih ve edebiyat, aslında ilginç ve zevkli iki ayrı bilim dalıdır. Ama meraklısına…
Neyse geçelim şimdi ve gelelim konumuza…
Akşamları odamda bilgisayarımın başında yazı, ders veya başka işlerle uğraşırken müzik dinlerim. Genellikle de TRT Türkü dinlerim. Çarşamba akşamları Türk Dünyasından başlıklı bir program vardır ve dünyanın çeşitli ülkelerinden Türklere ait ezgiler olur o programda. Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler… Güzel bir programdır. Bugünkü sazın önceli kopuz sesi olur çoğunlukla… Ezgileri dinlerken bazen çok güzel Türkçe kelimeler çalınır kulağıma. Hatta cümleyi bile anladığım olur. Türkçe, Ural-Altay bölgesinden uzaklaştıkça değişim ve dönüşüme uğramış. Kuzeyde Rusça, batıda İngilizce ve Fransızca, güneyde de Arapça ve Farsça…
Türkçe, dünyada en çok konuşulan dillerden biridir. Doğruluğu teyit ister ama bize verilen bilgilerde beşinci sırada olduğu söylendi. Doğrudur. Bugün dünyanın her coğrafyasında Türkçe konuşan biri ile karşılaşmak mümkündür fakat Türkçe, ne yazık ki etkili bir dil değildir.
Geçmişin Turancılık ve İslamcılık savunucuları Türkçeye ‘doğru yaklaşmadıkları’ için ne yazık ki sosyalist düşünce taraftarları da Türkçeye mesafeli durmuşlardır. Turancılık ve İslamcılık sevdasındaki teorisyenlerin yönlendirdiği muhafazakar yayın organları, Türkçeyi öne çıkarmak isteyen Atatürkçülere de ‘Bizi İslam dünyasından koparmak istiyorlar’ gözüyle bakmışlardır. Türk Dili Kurumu da bu yüzden gelişememiş, başta Tercüman gibi ilgili yayın organları, “Hostese Gökkonuksal avrat dediler” benzeri kara propaganda yürütmüşlerdir.
Biliyor musunuz, bugün köylülerin kullandıkları ‘bene’ ve ‘sene’ kelimeleri, Azeri Türkçesi’nde ‘mene’ ve ‘sene’ şeklinde karşımıza çıkar. Ben ve sen zamirleri vardır. ‘Ban’ ve ‘san’ diye zamir yoktur.
Sonuç şu: Türkçenin Türk Dünyası tarafından siyasetten uzak bir şekilde ele alınması ve ortaklaştırılması gerekir.
Sadece Türkçenin mi! Eğitimin… Sağlığın… Bilimin…
Siyasetten ve kar hırsından uzak… Özerk…
“Bene bi köfte yapar mısın?”
“Bana bi köfte yapar mısın?”
“Beni bi köfte yapar mısın?”
Bakmadan Geçme





