Ben yaptım oldu!
Hayat, basitten karmaşığa uzanan bir organizma. Hiçbir şey, bir öncekinin aynısı değil. Hayat, sürekli bir değişimin...
Hayat, basitten karmaşığa uzanan bir organizma.
Hiçbir şey, bir öncekinin aynısı değil. Hayat, sürekli bir değişimin en canlı göstergesi.
Bu yüzden “Yumurta mı yoksa tavuk mu!” gibi bir soru çok da gerçekçi değil. Çünkü biz fark etmesek bile gördüğümüz tavuk ne annesine benzer ne de civcivine.
Bu değişim ve gelişim, sadece canlı organizmalar için değil, cansız olarak gördüğümüz ama kendi içinde değişen ve gelişen bir hayata sahip olan yerleşim bölgeleri için de geçerlidir.
Çevre mahalleleri ile birlikte 130 bin civarında insan nüfusuna sahip Ödemiş’in ilk yerleşimi hakkında kaç kişi doğru bilgiye sahiptir bilemiyorum ama arkeologların milattan önceki yıllara kadar götürdüklerini duyuyor ve okuyoruz.
Uzaklara gitmeye gerek yok, 100 yıl öncesine gittiğimizde bile Ödemiş’in bugünkü duruma geleceğini kaç kişi kestirebilirdi onu da bilemiyorum.
Zaman zaman sokaklarda gezerken gözüm binalara ve binaların görüntülerine takılır. Bu takılma, elbette sadece bana ait değil. Dikkat ederseniz facebook gibi elektronik sosyal (e-sosyal) medyada eski evleri gören kimi fotoğraf meraklıları, o eski evlerin fotoğraflarını çekip başkaları ile paylaşıyorlar.
Neden! Çünkü şimdiki evlere göre daha estetik… Halbuki şimdiki evlerin daha estetik olması gerekirken eski evlerin beğeniliyor olmasını ancak yeni nesillerin estetiğe önem vermemesine bağlayabiliriz.
Birbirinin aynısı 3-5 katlı evler apartmanlar…
Bahçe yok, ağaç yok, toprak yok…
Tepelerinde gelişigüzel yerleştirilmiş güneş enerjisi panelleri, balkonlarında uydu çanakları ile klima motorları.
Sağlı sollu araç park edilmiş, ancak tek aracın geçebildiği sokaklar. Çeşitli kurumların rastgele yerleştirdikleri köşebaşı kutuları…
Hiçbir estetik kaygı yok. Büyük bir zevksizlik örneği…
Tam bir ‘Ben yaptım oldu’ işi.
Şimdi de doğalgaz kutuları ve boruları. Hızla döşeniyor…
Açık söylemek gerekirse sokak genişliklerimizi nerdeyse her evde iki aracın bulunduğu yeni duruma göre şekillendiremiyoruz.
Elektrik, telefon, su ve doğalgaz kutuları kaldırımların en görünen ve kullanışlı yerlerinde.
“Hangi işimiz doğru?” diye soracağım…
Örneğin güneş enerjileri… Büyük bir enerji tasarrufu. Ödemiş’te yıllardır kullanılıyor ve neredeyse her binada var. Ama bir inşaat mühendisi ya da mimar çıkıp da bu güneş enerjilerini çatıya saklayacak veya gömecek bir proje geliştiremedi! Belki de var da ben göremedim!
Öte yandan uydu ve klimalar…
Bence bunlara bir çekidüzen yasası gelmeli.
Ve ben size bir şey daha söyleyeyim: Biz henüz evlerimizdeki alafranga tuvaletlerin boylarını bile doğru ayarlayamıyoruz. Kimilerine oturduğunuzda ayaklarınız askıda kalıyor! Böyle olunca da sıkıntı ortaya çıkıyor…
İşimiz ‘Ben yaptım oldu’
Geri dönüp bakmıyoruz ne yaptık diye…
İşlerin çoğu, ya müteahhit ya taşeron ya da ihale…
“İşimi bitirir, parama alır, geriye dönüp de bakmam abi…”
“Estetik mi! Ben sanatçı mıyım abi!”
Oysa mimari, resim ve müzik gibi güzel sanatların bir koludur.
Ödemiş’in şehir planı, 1940’lı yıllarda Alman mimarlar tarafından yapılmış… Fakat biz o planlı şehir gelişimini kısa sürede yine kendimize uydurmuşuz.
Belediye meclisleri…
Bence işini bilen uzman kişilerden oluşmalı. Kendi arsasını veya tarlasını değil, kamu yararını gözetmeli.
Bizimkisi de -malı, -meli gereklilik kipinde cümle kurmak işte…
Bakmadan Geçme





