Belediye harcamaları ve topal ördek hikayesi

Hani hiç Avrupa'ya gitmemiştir ama laf başı, 'Bunu Avrupa'da böyle yapmazlar' der durur ya… Bizimki de...

Hani hiç Avrupa’ya gitmemiştir ama laf başı, “Bunu Avrupa’da böyle yapmazlar” der durur ya…

Bizimki de öyle işte…

ABD’ye Müslüman’ından Ateist’ine, Kürd’ünden Türk’üne herkes karşıdır ama demokrasisi adına örnek verirken Ortadoğu’dan değil de ‘katil ABD’den verilir.

Bu kez de öyle oldu…

‘Emekli dostu’ Takvim gazetesinin yazdığına göre Başkanlık sistemiyle yönetilen Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan ile Kongre’nin çoğunluğunun aynı partiden olmaması durumunda başkan için ‘topal ördek’ kavramı kullanılıyormuş. Topal ördek kavramı Amerikan siyasetinde görev süresinin sonuna gelen başkanlar için de kullanılan bir kavram imiş. Zira ABD’de, yeni başkan seçildikten sonra ‘geçiş süreci’ adı altında eski başkan 3 ay daha göreve devam ediyormuş. ABD siyasetinde birçok örneği olan topal ördek başkanların en sonuncusu Barack Obama imiş…

Falan filan işte…

Laf gevezeliği, eskilerin deyimi ile girizgah yani giriş yapıyorum.

Bir varmış bir yokmuş… Kısrak başına benzeyen bir ormanda Duşakabinoğulları diye bir ülke varmış. Bunların tek derdi Şeyhi’nin Harname’de anlattığı boynuzları yay gibi olan öküzlere benzemekmiş. Benzemişler mi benzemişler… Az gidip uz varmışlar… Fakat bir yere geldiklerinde her 10 yılda bir yapılan otlak ihalesinde kulak ve kuyruktan olurlarmış. Olmuş ama nasıl olmuş ise son ihalede kuyruk ve kulağı kurtarmışlar ama har vurup harman savurmalarına rağmen yaralarını bir türlü iyileştirme becerisi gösterememişler. Hep ‘Ah Duşakabinoğluları ah!” derler dururlarmış.

Oysa ki Duşakabinoğluları tarihin çöplüğüne gömülüp gitmiş de bir türlü kabul etmek istemiyorlarmış.

İşte tam o sıralarda ortaya gençten bir topal ördek şehremini çıkmış ve tüm ezberleri bozmuş… Halk onu sevmiş ve ona güvenmiş… Duşakabinoğluları biran sendelemiş. Ormanın bütün ağaçlarına koca koca yazılarla “şehremini biziz o topal ördeğe inanmayın, sizin sinirlerinizi bozuyor” falan demişler… Sen kim oluyorsun da Dedemtürk’ü ziyarete gidiyor, orada şölen yapıyor, damga vuruyorsun demişler…

Masal işte böyle devam ediyor sevgili çocuklar…

“Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” diyeceğim ama merakımı bağışlayın…

O neyin ne olduğu anlaşılmadan ağaçlara asılan koca koca teşekkür ilanları kimin parası ile bastırıldı ve ormandaki şehremini duvarlarına hangi hak ile asıldı merak ediyorum.

Tam burada 8 Aralık 2013 tarihli Sabah gazetesinde Nazlı Ilıcak’ın yazdığı “Muaviye, Ali ve deve hikâyesi” aklıma geldi. Duymuşsunuzdur ama ben bir kez daha paylaşayım. Hikaye şöyle:

“Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:

– Ver o dişi deveyi bana!

Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış… Muaviye, Küfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:

– Bu dişi deve Şam’lınındır!

Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:

– Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?

Cemaat hep birlikte bağırmış:

– Şam’lınındır!

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:

– Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”

Bahtsız Bedevi’yi unutmadık ama bu da size Ortadoğu’dan başka bir hikaye olsun…

Bakmadan Geçme