Bayramdan seçime

Bir bayramı daha iyi dileklerle birlikte geride bıraktık. İyi dilekler eksilmiyor ağızlardan. Eski zamanlarda daha çok,...

Bir bayramı daha iyi dileklerle birlikte geride bıraktık.

İyi dilekler eksilmiyor ağızlardan. Eski zamanlarda daha çok, bayramlarda ve özel günlerde duyulan bu iyi niyet dileklerine son dönemde Cuma dilekleri de katıldı biliyorsunuz.

Aslına bakarsanız artık bir yılın 365 günü özel bir gün haline geldi. Her gün özel yani. 365 gün bile yetmez oldu. Üstüne e-sosyal medyayı da keşfedince! Elde akıllı telefonlar, adres defterimizde kim varsa ‘gönder’ veya ‘paylaş’ tuşuna hücum. Böylece insani görevimizi gönül rahatlığı ile yerine getirmiş oluyoruz!

Tabi bir de bunların geri dönüşünü takip etmek gerekiyor! Öyle ya, iyi dileklerimizi kimler beğenmiş ve kimler geri dönüş yapmış! Artık telefon elde, parmaklar da tuşlarda…

İki kişi karşılıklı oturduğunda da durum değişmiyor. Derken bakmışsınız bayram da tatili de bitivermiş.

Fakat bu işte bir eksiklik veya yanlışlık var gibi. Ya dilek dilemesini bilmiyoruz, ya yerine ulaştıramıyoruz ya da bizim anlamadığımız bir durum söz konusu. Ses var görüntü yok! Toplumda eksik olan bir şey var…

**

Önümüzdeki pazar günü yeni bir seçim var. Ben bu ‘Neden seçim yapılır?’ konusunu basit bir örnekle anlatmaya çalışayım:

Başımıza bir iş gelmiş ve çözülmesi için avukat tutmuşuz. Fakat süreç içinde avukat bizi teslim almış. Ne verdiğimiz parayı sorgulayabiliyoruz ne de avukatı değiştirebiliyoruz!

Biliniz ki yeniden avukat (vekil) olmak için harcanan bütün para müvekkilin (asilin) emeğinden ve cebinden çıkıyor.

Ama asil ezik… Ama asil, ne yapacağını bilemez durumda. Vekil, neredeyse asilin kolundan tutup kendine oy attıracak!

**

Zaman zaman bütün basın yayın organlarını takip etmeye çalışırım. Bu takip, satır satır okuma veya her dakika izleme şeklinde değil de arada sırada göz gezdirme şeklindedir.

Örneğin, değişik tarihlerde üç kez yazısını okuduğum bir yazar, üçünde de beyaza kara diyorsa veya karaya beyaz diyorsa onu silerim. Arada bir göz ucu yaparım sadece. Fakat benim silmem, beni rahatlatır belki ama o kişi yazmaya devam ettiği için toplumun kanayan yarası olmaya devam eder.

Örneğin, Posta gazetesinin üçüncü sayfasında yazan bir Rauf Tamer vardır.

Yazdıklarını şöyle bir incelediğinizde göreceksiniz ki işi gücü emekten ve barıştan yana olan çevrelere inceden sövmektir. Rauf Tamer, Ilıcak’ların Tercüman’ından bugüne 50 yıldır yapar bunu.

Bunlardan bir diğeri de Mehmet Barlas’tır. Liberal görüntülüdür ama güçlüyü sever.

Arefe günü yazdığı yazıda şunları yazmış: “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken en fazla duyduğumuz gerekçe, Türkiye’nin koalisyonlarla geçen yıllarının kayıp olduğu değil miydi? Yeni sistemde yürütme erki, Cumhurbaşkanı’na ait olacak ve TBMM, sadece yasama ve denetleme görevlerini yapacaktı. Böylece uyumsuzların sırf koltuk sahibi olmak için kurdukları ve ülkeyi yerinde saydıran koalisyonlara yer de gerek de kalmayacaktı.”

Şöyle devam etmiş: “Bu yeni sisteme geçilirken hiç hesap edilmeyen şey, koalisyonların ille de seçimden sonra oluşacakları üzerindeki inancın yanlışlığıydı. Nitekim şu andaki seçim ittifakları ile koalisyonların seçimden önce de kurulabilecekleri ortaya çıkmış bulunuyor” (Biz aslında bunu baştan söylüyorduk.)

Devam etmiş Barlas:

“Üstelik ‘İttifak’ adı verilen bu seçime dönük koalisyonların bazıları, aklı ve siyasi ahlakı zorlayan birliktelikleri içermekte.”

Günaydın Barlas Bey ve onun gibi düşünenler. ‘Bay Barlas’ demeyeceğim çünkü bu ifade, İngilizce’den dilimize yerleşti. Mr. Barlas der gibi!

Gerisini yazmayacağım, çünkü Barlas Bey bir ittifakı normal karşılarken diğer ittifaka veriyor odunu; veriyor sövgüyü. Hatta ‘akıl dışı’ diyor.

Kabul edemiyor. Olamaz diyor…

Ve ‘Ya kazanırlarsa…’ diyor.

Bundan sonrasını yazmak benim köşemi aşıyor.

**

Adayların hepsi, vatan adı verilen üstünde yaşadığımız toprakların insanı, yani bizim insanımız…

Herkes rahatlıkla sandığa gidecek ve gönlündeki aslanın üstüne mühür vuracak.

Yani avukatından memnun ise ‘devam’, değilse de ‘tamam’ deyip başka birini vekil olarak tercih edecek.

Pazar günü sandık görevlileri de bu düşünce ile görev yaparlarsa kavgasız, gürültüsüz bir seçim dönemi geçirmiş oluruz. Fakat Suruç’tan gelen haber, hiç de iç açıcı değildi.

7 Haziran 2015’te yapılan seçimleri ve sonrasındaki gelişmeleri hatırlayacaksınız. Hükümet kurulamamıştı. Temmuz ayı içinde Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki Amara Kültür Merkezi önünde patlama meydana gelmiş, Kobani’nin yeniden inşa edilmesi için bir araya gelen sosyalist düşünceli 31 genç, canlı bomba ile katledilmişti… Olay hala karanlıkta… Ardından 10 Ekim’de Ankara’daki KESK mitingine yapılan saldırı ve 100’den fazla ölü… O da karanlıkta… Hatırlamak bile büyük acı…

Şimdi yıl 2018, aylardan Haziran ve seçime bir hafta var… Suruç olayı kamuoyuna doğru aktarılmalı, siyasi bir rant peşinde koşulmamalıdır. Dilerim yine, yeni bir puslu hava yaratılmaz…

Geçmiş bayramınızı kutluyor; kavgasız, gürültüsüz ve şaibesiz bir seçim diliyorum.

Bakmadan Geçme