Başkan kim olacak!

İnsan, kelimelerin nasıl oluştuğunu merak eder zaman zaman. Kelime etimolojisi, yani köken bilimi ilginçtir. Günlük hayatta...

İnsan, kelimelerin nasıl oluştuğunu merak eder zaman zaman. Kelime etimolojisi, yani köken bilimi ilginçtir. Günlük hayatta kullandığımız kelimelerin kökenlerini veya çıkış biçimlerini bilmeyiz çoğunlukla. Kelimeleri belli bir akışkanlık içinde kullanırız ama çoğunlukla, ilgili kelimenin nerden ortaya çıktığını bilmeyiz.

Örneğin ‘siyaset’ kelimesi. Arapça kökenli bir kelimedir: At eğitimi, at talimi anlamına gelmektedir.

Birbirine yakın anlamları var ama siyasetin dilimizdeki son kullanımı, ‘devlet işleri hakkında düşünce ortaya koymak’ şeklindedir.

Komşumuz Yunanistan’da da siyaset (politika), polise veya devlete ait etkinlikler biçiminde tanımlanmış. Yunanca ‘poli’ çok, ‘tika’ yüz anlamına gelen eski yunanca kelime köklerinden oluşmuş.

“Siyaset meydanı” dediğimizde ilk aklımıza gelen anlam “çeşitli siyasal görüşlerin tartışıldığı yer” şeklindedir. Ali Kırca’nın henüz bağımsız bir yayın kuruluşu iken ATV’de sunduğu tartışma programının da adıdır. İlgi ile izlenen yıllar artık gerilerde kaldı.

Siyaset meydanı tamlamasının “ölüm cezalarının uygulandığı yer” anlamı da varmış.

Osmanlı’da devletin en üst kademesindekiler yani vezirler ve sadrazamlar boğdurularak öldürülürmüş. Yeniçeriler de idamı için özel olarak üretilmiş cellât satırı ile öldürülürmüş. Hanedan mensuplarının asla kanı akıtılmazmış. Sıradan insanların idamı ise en kanlı olanıymış. Her zaman kelleleri alınır ve ceset çoğu zaman iki parça halinde denize atılırmış.

Osmanlı’da “Saray’ın bilmediği yoktur” düşüncesi yaygın bir görüş imiş. Bu sebeple, idam fermanı verilen devlet büyükleri, Orta Kapı’nın önündeki alanda halka açık alanda öldürülürmüş.

Bu meydana siyaset meydanı denmesinin yanı sıra aynı zamanda yüzlerce idama mekân olduğu için zamanla, “ ölüm meydanı” da denilmiş.

Bu meydanda, ilk önce idam edilecek kişinin başını kapatan örtü alınır ve hemen ardından tek bir kılıç darbesiyle kişinin kellesi vücudundan ayrılırmış. Tek hamle ile yere düşen başı kesebilmek, gözü kara olmak cellâtların en büyük ve önemli görevleri imiş.

Şurda ‘azıcık’ yerel siyaset yazacağız, konu nerelere gidiyor. Biz burada siyasetin devlet işleri anlamıyla ilgileneceğiz.

Malum olduğu üzere bir süredir siyaset gündeminde yerel seçimlerin ne zaman yapılacağı ve partilerden kimlerin aday olacağı gibi konular var.

Yerel siyaset deyince tabii ki belediye başkanlığı akla geliyor.

Gerçi, belediye seçimlerinin yapılmayacağına ve kayyım yönetimi tarzında kaymakamlara devir edilebileceği fısıltı gazetesinde konuşuluyor ama ben alıştığımız gibi yerel seçimlerin yapılacağı üzerine yazmaya çalışacağım.

Fazla genellemeden ve bölgeden uzaklaşmadan, gelecek ay Mart ayında yapılması beklenen belediye başkanlığı seçimlerinde ortamın ısınmaya başladığını söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde şahit olduğum bir ayaküstü muhabbette iki ‘rakip’ partinin taraftarları “Adayınız kim?” sorusunun yanıtını almaya çalışıyorlardı.

Ben burada bu muhabbette konuşulan isimler üstünde kalem oynatmayacağım. Esasen bu tür konularda gazetemizde kalem oynatan bir yazar veya yazarlar eksikliğini de yeri gelmişken belirteyim.

Takdir edersiniz ki siyaset meydanındaki dedikoduları ve beklentileri benim yazmam uygun olmayacaktır.

Ama genel hatları ile çerçeve çizecek olursam; belediye başkanlığı ve yönetimi ile ilgili şu tespitleri yapabilirim:

En küçük memur olabilmek için KPSS sınavına girilirken belediye başkanının da eğitimli biri olmasına önem verilmeli, özellikle büyük şehirlerde başkan ve ekibinin kamu yönetimi ve siyasal bilgiler gibi okullardan mezun olmaları aranmalıdır.

Belediye seçimleri, genel siyasetten biraz uzaklaştırılmalı adayların proje ve gelecek vaatleri ile ön plana çıkmalıdır.

Belediye yönetimi bir uzlaşı kültürüdür. Belediye başkanının ekibi de dikkate alınmalıdır.

Belediye yönetimi şeffaf olmalı, başkan dâhil çalışanların maşları ve kazançları halk tarafından bilinmelidir.

Belediye yönetiminde ‘işe alma’ herkesin gözü önünde ve liyakat esaslarına göre belirlenmelidir. Parti üyeliğinden ziyade ‘bir işi en iyi yapabilme kalitesi’ öncelik olmalıdır.

Bana göre belediye yönetimleri, ihaleye dayalı değil kendi olanakları ile hizmete girişmelidir.

Özetle belediye bir kamu hizmetidir özel şirket veya aile işletmesi değildir. Her şeyi ile şeffaf olmalıdır. Halk istediği her şeyi öğrenebilmelidir.

Seçimlerin erkene alınması gibi tartışmaların yapıldığı şu günlerde bence en iyi aday belirleme yöntemi de bağımsız kamuoyu yoklamaları ve parti içi yapılacak önseçimdir. En azından halkın veya parti üyelerinin kararıdır.

Önseçim her zaman en iyi adayı tespit etmez. Biz bunu okullarda yapılan sınıf başkanları seçimlerinden de biliriz. Ama başka da demokratik bir yöntem bulunmamaktadır.

Halkın nabzını tutmayan, hemşerilerin görüşlerini almayan ve yöneteceği sokaklara inmeyen bir ekibin seçilme ve başarılı olma şansı zayıftır.

Bakmadan Geçme