Basın yayın güvenirliliği
E-sosyal medya aldatıcı… E-sosyal medya yanıltıcı… Adam, eşe dosta karşı 'etkin' görünmek adına etkinliğe 'gidiyor' butonuna...
E-sosyal medya aldatıcı… E-sosyal medya yanıltıcı…
Adam, eşe dosta karşı ‘etkin’ görünmek adına etkinliğe ‘gidiyor’ butonuna basıyor ama geldiğini gören olmuyor. Adam, etkinlik afişlerini orada burada paylaşıyor ama kendisini gören tutan olmuyor. E-sosyal medya, adamı görünür görünmezlerden yapıyor…
Can Yücel
E-sosyal medya aldatıcı dedik ya…
Bunlardan biri de kimin yazdığı somut olarak belli olmayan bir sürü cümle ve yazının internet ortamında birilerine aitmiş gibi gösterilmesi. Biri bir cümle yazıyor, altına da yazıyor tanıdık bir isim…
Demiş mi dememiş mi!
Bir zamanlar Akbulut fıkraları vardı… Onun da öncesinde Namık Kemal…
Uydur uydurabildiğin kadar…
Şimdi de Can Yücel şiirleri çıktı. Biri duygusala gelip yazıyor bir şiir veya cümle! Yaz altına da Can Yücel…
Kendi adını yazsa belki bu kadar popüler olmayacak. Fakat Can Yücel yazmışsa beğenmek ve okumak gerekir değil mi! Nitekim öyle de oluyor… Durum o aşamaya geliyor ki aile, basın yayın kuruluşlarına yazılar yazıp ilgili yazı veya şiirlerin adı geçen kimseye ait olmadığını ispat etmeye çalışıyor.
Okumadan da beğenmemek ve paylaşmamak gerekir. Bu da ayrı bir durum.
Kahramanlar!
E-sosyal medyanın bir de gerçeklikten kopuk kahramanları oluyor.
Adam, bildiğiniz katil… Yasa dışı işlerin içine girmiş ve oradan çıkamamış… İsim vermek istemiyorum, hem hepsini yazamam hem de işim kişilerle değil.
Bir de bakıyorsunuz, bir sürü abartılı ve gizemli kahramanlık hikayeleri içinde adam kahraman olmuş çıkmış… Peki canına kıydıkları?
Örneğin, eski bir başbakanın idamı konusu çok tartışılır. Öncelikle söyleyeyim; ben ilke olarak idama karşıyım.
Peki ama o başbakan döneminde idam edilen 50’ye yakın kişinin kimliklerini ve ölümü hak edip etmediklerini de tartışıyor muyuz?
Adamın hayatı faili meçhul cinayetlerde geçmiş ve kaç kişinin canına kıydığı belli değil… Ama bakıyorsunuz birileri okuduğu bir iki yazıdan sonra onu kahraman ilan edebiliyor.
Sahte hikayeler
Son dönemde internet ortamındaki çeşitli iletişim olanaklarından bir sürü hikayeler paylaşılıyor. Gerçek mi değil mi anlamakta zorlanıyorsunuz. Hikayelerin kurguları da oldukça sağlam… Adlı sanlı yazarlar, yanlarında halt etmişler…
Açıkça söyleyeyim, ben bu tür hikayelerin de bazı soğuk savaş merkezlerinde üretilip basın yayın organlarına servis edildiğine inanıyorum.
Havanda su
Bazen aynı şeyleri söyleyip havanda su dövdüğümüz zamanlar oluyor. Özellikle ‘sosyal’ toplantılarda. Konuşmacılar, birbirlerini dinlemek ve ne dediklerini anlamak yerine, “Ben söyledim” diyebilmek adına söz kesiyor, laf bölüyor. Kelime dumanı dağıldığında bir de bakıyorsunuz ki aslında aynı şeyleri söylüyorsunuz ama farkına çok sonraları varıyorsunuz. Havanda su dövmemizin nedenlerinden biri de zamanında doğru eğitim almayışımız.
Ben bu yüzden diyorum ki ilk ve ortaokullarda ‘müfredat’ adı verilen ders yükü çok fazla. Çok şey öğreniliyor gibi ama dinlemesini ve konuşmasını öğretemiyoruz!
Bence konuşma adabı ve medya okur-yazarlığı diye zorunlu bir ders olmalı.
Teknoloji geliştikçe güvenirlilik de azalıyor…
Bakmadan Geçme





