Bal tutun ama parmağınızı yalamayın!
Arıcılık yapan bir köylü, bal peteklerini bir tenekeye doldurarak şehirdeki bakkala satmaya gider… Bakkalın bir okkadan...
Arıcılık yapan bir köylü, bal peteklerini bir tenekeye doldurarak şehirdeki bakkala satmaya gider… Bakkalın bir okkadan fazla ağırlık ölçüsü olmadığından petekleri bir kilo bir kilo ölçmeye başlar… Bazen bir kiloya denk getirmek için petekleri eliyle böler… Bakkal ölçme işlemini yaparken eline bulaşan baldan ve petek parçalarından da yer. Bir iki derken, köylü bakkalın baldan yemesinden rahatsız olur ve daha fazla dayanamaz:
-Amca! Balın yarısı sana yaradı, der. Bakkal ağzında bal parçası ile hiç oralı olmaz ve: “Bal tutan parmağını yalar hemşerim…” diye cevap verir.
“Bal tutan parmağını yalar” atasözü için Türkçe sözlüklerimizde “İmkanları geniş bir işin başında bulunan kimse, bunlardan yararlanır” denilir… Bu söz, faydaları olan işlerin başında bulunanların bu faydadan kendilerinin de yararlanmasının doğal bir sonucu anlamında bir kanaat oluşturmakta… O işi yapan bunu hak ediyormuş gibi bir anlam veren ve bunu zihinlere yerleştiren son derece yanlış bir atasözü…
Hele ki mananın ve sevabın yerini maddenin ve menfaatin aldığı ve bunların rağbet bulduğu zamanlarda hak ve hukuku çiğnemede bir gerekçe gibi karşımıza çıkan söz…
Hak, Allah’ın ismi ve sıfatıdır. Allah, Kur’ân ve Hz. Peygamber’i hak kavramının hakkının verilmesi ve tesisi için göndermiştir…
Allah, aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin buyurur (Bakara 188). Hz. Peygamber ise asıl iflas etmiş kimsenin ahirete kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekatla gittiği halde dünyada iken başkasının malını haksız yere yiyen insan olduğunu buyurur (Müslim, Birr ve Sıla, 59).
Bir defasında zekat toplamakla görevli olan bir memurun Medine’ye döndüğünde kendisine hediye edilen şeyleri ayırdığını gören Hz. Peygamber: “Tuhaf şey! Bu adam babasının veya anasının evinde otursaydı kendisine böyle bir hediye verilir miydi?” buyurarak kişinin yaptığı işten kendisine pay çıkarmasının doğru olmadığı işaret etmiştir (Buhari, Hibe, 15).
Hakkımız olmayana el uzatmak, ateşe el uzatmaktır…
Hz. Ebubekir, kısa hilafeti sonrası kullanmayıp biriktirdiği maaşlarının hazineye katılmasını vasiyet etmiştir… Hz. Ömer ise devletin başındayken maaşını cüz’i tutar… Maaşın arttırılması için yapılan teklife karşı çıkınca kendisine kızı Hz. Hafza validemizi gönderirler… Hz. Ömer, kızına: “Benim bu yolun öncüleri olan Hz. Peygamber’e ve Hz. Ebubekir’e kavuşmamı, onların üçüncüsü olmamı istemez misin?” diyerek teklifi reddeder…
“Bal tutan parmağını yalar” atasözünün yer bulduğu ortamlarda bu örnekler çok garip veya çok uç gelir değil mi?
Adı Hak olan Allah’ın kullarıyız… Hakkı tesis etmek için gönderilmiş bir peygamberin ümmetiyiz… Ve hakkın hakkını hakkıyla vermiş sahabelerin yoluna talibiz…
Hal böyleyken dilimize yer eden “Bal tutan parmağını yalar” atasözü, sahip olduğumuz değerlere aykırı ve bizi hak konusunda kötü kullanıma sevk eden bir söz… Biz de onların gideceği cennete talip isek bizi onlardan uzak kılan anlam ve sözlerden uzak kalalım…
Bakmadan Geçme





