Bahar umudu

Şubat ayı başlayıp bademler çiçeğe durduğunda Mehmet Yatar’ın o unutamadığım dizeleri düşer dilime. ”çağlaya durduğunda badem...

Şubat ayı başlayıp bademler çiçeğe durduğunda Mehmet Yatar’ın o unutamadığım dizeleri düşer dilime.

”çağlaya durduğunda badem

ilk çiçeklendiğinde erikler

tutuldu sevgiye giden yollar

vurulduk bir tanem.”

Doğanın canlanma ve çoğalma telaşının muştusunu veren ağaçlardır bademler.

Şubat; ilk cemresiyle havayı, ikinci cemresiyle suyu, son cemresiyle de toprağı ısıtır. Ardı bahardır. Ardı ilk yaz…

İnsanlığın baharı gençliktir. O gençliğin muştusu ise çocuklardır.

Mehmet Yatar’ı kimler anımsar bilmem. Elbet birilerinin dağarcığında pek çok dizesi takılı kalmış ve iz bırakmıştır.

Bizim gibi şifahi kültür toplumlarında pek çok şairin dizeleri, ne gerçek değerini bulur ne de kendine yer edinebilir. Pek çok kişi, okul bitince hesabı -kitabı- kapattığından olsa gerektir ders kitaplarında adı geçmeyen, eserinden bölümler aktarılmamış yazar ve şairleri tanımazlar.

Hele mimar, heykeltıraş ve ressamlar için durum daha da vahimdir. İşte bu yüzden dolaştığımız bütün sokaklar, caddeler, bulvarlar birbirine benzer. Neredeyse hiçbirinin bir kimliği yoktur.

Şehirlere kimlik kazandıran insanlar, sanatçılardır şüphesiz.

Şehirler bu derece birbirine benziyor iken o şehrin sakinleri için durum nedir?

Üretimin akıl almaz bir hızla arttığı günümüzde bir üründen on binlercesi üretiliyor. Ve sokağa çıktığınızda insanların renklerinin, desenlerinin, kokularının aynı olduğunu görüyorsunuz. Bu, giderek yaygınlaşan bir durum.

Yaşamlarında kitap, dergi, tiyatro, sinemanın pek yer tutmadığı insanların yaşamını dolduran en önemli eğlence aracı televizyon. Dizilerden ya da yarışmalardan alınmış replikler, çalınmış roller de insanları birbirine daha çok benzer hale getiriyor. Bu, elbette ki insanların yaşamlarını her gün biraz daha sığ bir hale getiriyor.

Sanatın hamuru aşk, tuzu ise hayaldir. Aşk ve hayal, güzeli oluşturmak amacıyla yoğrulur. Şekillendirilir ve insanlara sunulur. Paylaşılan bu güzellik, yeni güzelliklerin mayasını oluşturur. Sanatla iç içe büyümüş çocuklar ya güzeli ya da iyiyi bulma çabasına girer. İşte bu noktada bilimsel bilgi üretilir. Bilimsel bilgi de teknoloji olarak somut bir hale gelir.

Benim en sevdiğim yazı türlerinden biridir gezi yazıları. Okumaktan çok keyif aldığım iki eserden söz edeceğim size. İlki ”Beyaz Zambaklar Ülkesinde”

Rus yazar Grigory Petrov’un kaleminden.

Bu yapıt; tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen bir avuç aydın önderliğinde askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına kadar her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek Finlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini tüm insanlığa örnek olabilecek biçimde gözler önüne seriyor.

Finlandiya, günümüzde ”en gelişmiş eğitim sistemi”ne sahip olmasıyla biliniyor.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Finlandiya’nın esaret içinde bir bataklıklar ülkesi olmaktan özgür beyaz zambaklar ülkesine dönüşümünü anlatıyor.

Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri yapıtlarıyla çok beğenilmiş bir kalem Mina Urgan. Henüz okumadı iseniz Bir Dinozorun Gezileri’ni okurken Paris’in anlatıldığı bölümü iki kere okumanızı öneririm.

Çocuklarımızın ruhsal ihtiyaçlarını göz ardı etmememiz gerekiyor. Ruhu besleyen ve güzelleştiren, aklı kullanılır hale getiren şey sanat yapıtlarıdır.

Bademler baharın; çocuklar, daha yaşanılır bir dünyanın muştularıdır.

Sevgi, dostluk ve umutla.

Bakmadan Geçme