Atiye- Göbeklitepe
Beren Saat ile Mehmet Günsür'ün başrollerini oynadığı Netflix'in 2. Türk yapımı dizisi Atiye, son dönemde en...
Beren Saat ile Mehmet Günsür’ün başrollerini oynadığı Netflix’in 2. Türk yapımı dizisi Atiye, son dönemde en çok konuşulan diziler arasında yerini aldı. Dizinin yorumları, daha çok sevişme sahneleri ekseninde yapılıyor. “Bu tür sahnelerin çekimi gerekli mi, sanattaki yeri nedir?” sorusunu haklı olarak sorabiliriz. Ne var ki konu ne, kişi kim olursa olsun şahsiyete hakaret etmeden, iftira atmadan her tür düşünce konuşulmalı, eleştiri yapılabilmelidir. Lakin eleştirmenin dahi ne olduğunu tam anlamıyla galiba bilmiyoruz. Eleştiri yapmak, illa ki olumsuz cümleler kullanmak değildir. Konunun özünden uzaklaşıp kişilerin özel hayatlarını onurlarını rencide etmek, doğru bir sorgulama yöntemi değildir. Aynı zamanda bir kitabı, yazıyı ya da diziyi sorgulamak için öncelikle kendimizin bizzat vakit ayırıp baştan sona kadar sabırla okuması ya da izleme yapması, sonrasında kendi duygu ve düşüncelerini konunun içeriğinden uzaklaşmadan yorumlayabilmesi gerekir. Birilerinin görüş ve algılamasına takılıp gitmek, bilinçli olunmadığını gösterir.
Atiye dizisi, içeriği ve konu bütünlüğü açısından çok zengin bir yapım. Bahsettiğim kriterlere dikkat ederek eleştiri yapabiliriz fakat diziyi birkaç sevişme sahnesinden ibaret algılamak, sadece bu noktaya odaklanmak ise bakış açısındaki eksikliktir. Bu eksiklik ile anlam bütünlüğü fark edilemez.
Beren Saat’i oyunculuğunun yanı sıra tabiata, insanlığa duyarlı davranmasını, sosyal yardım projelerine verdiği müthiş destek ile seviyorum.
Emeklerine, yüreklerine sağlık…
Diziyi izlediğimde beni daha ziyade heyecanlandıran mevzu, Anadolu toprağı Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe gerçeğidir ki mesele hakikaten çok derin. Derin diyorum, spiritüel olan parapsikolojik olaylar ile kadim inançları da bünyesinde barındırıyor. Parapsikoloji yani normal beş duyu ile algıların dışında cereyan eden normal ötesi yaşananlar.
Atiye dizisi, Şengül Boybaş’ın ‘Dünyanın Uyanışı’ isimli romanından uyarlanmış. Roman, insanlığın uyanması, medeniyetin başlangıcı adına bizi yolculuğa çıkartırken romandan esinlenen dizideki Atiye karakteri de bir ressam kadının kendi içsel yolcuğuna çıkıp kökleriyle, geçmişiyle yüzleşmesini konu ediniyor.
Bireysel anlamda bir aydınlanma ile toplumsal hafıza olarak bir fikirsel aydınlanma, dizi ve romandaki ortak noktadır. İçerik, semboller ve resimler üzerinden tasarlanmış. Dizideki karakterin resimlerindeki sembol ile Göbeklitepe’deki sembolün aynı olmasının tesadüf olmaması üzerinden gerçeğe varış, bana gizemli olanın kapılarını aralıyor. Bilim-tekniğin, teknolojinin çok ötesinde ruhani, sezgisel bir hayatı adeta fısıldıyor. “Her şey gördüklerimiz, bildiklerimiz ile sınırlı mı?” sorusunu diziyi izlerken sordum. Acaba sevgili okurum, siz de sorar mısınız diye merak da ediyorum.
“Aaaa ne yapacaksın bizim düşüncemizi, yazını yazmana bak” demiyorsundur umarım. Sizin düşünceleriniz, bizim için kıymetli…
Göbeklitepe, günümüzden 12 bin yıl öncesine dayanıyor. Şu an için insanlık tarihinin sıfır noktası yani başlangıcı, medeniyetlerin doğduğu yer olarak kabul edilmektedir. Mısır Piramitleri’nin sırrı halen çözülemezken bu piramitlerden de yüzyıllarca önceye dayalı sır dolu bir tepenin bizim Anadolu topraklarımızda bulunması da ayrıca heyecan verici… İçim coşuyor…
1963 yılında başlayan kazı çalışmaları sonrasında 2011 yılında UNESCO, Dünya Mirası Listesi’ne Göbeklitepe’yi de aldı. 2018 yılında da bu kararını kalıcılaştırdı.
Şanlıurfa’ya kazı çalışmaları için Alman arkeolog, kazı bilimi ile ilgilenen Klaus Schmidt de katılmıştı.
Bu kazı çalışmalarına kadar yerleşik hayatın başlangıcı için genel kabul edilen görüş, tarım hayatı ve yazının kullanılması idi. Göbeklitepe ve burada bulunan T biçimindeki sütunların varlığı, bu genel görüşü değiştirdi. Karl W. Luckert’ in Göbeklitepe kitabına önsöz yazan Klaus Schmidt’in yazısından bir bölümünü size aktarayım: “Göbeklitepe’de yeni bir alana adım atarız. Dolayısıyla araştırmalarımızın sadece geçim ve ekoloji alanlarıyla sınırlı olmaması gerekir. Keşifler, bizi resim yapan insan dünyasına götürür. Anıtların sembolik sanat ve mimari sistemleri, 12 bin yıl önce yaşamış insanlarla ilgili daha önce bildiğimizden çok farklı bir taş devri toplumunu ortaya çıkarmıştır…”
Sembolik sanatın hakim olduğu taşların varlığı, günümüzde halen aydınlatılmayı bekliyor. T biçimindeki sütunların ağırlığının 40-60 ton arasında olması, bu taşları bu alana kimlerin nasıl taşıdığı da sorulan fakat henüz tam anlamıyla cevabını bulamamış sorulardandır. Bu sütunların ilk tapınak olduğu da söyleniyor. İnsanlık tarihini yerleşik hayatı şekillendiren maddi unsurlar kadar inanç ve tapınma arzusu diyebiliriz.
Dizinin isminin Atiye olması, başrol oyuncusunun Atiye adlı kadını canlandırması, kadının ressam olması da yine Göbeklitepe’ye yapılan bir göndermedir.
Neden?
Mazi geçmiş demekse ati gelecek demektir. Atiye de geleceğe, istikbale ait anlamına gelir. Ressam kadın, geçmiş ve gelecek arasında sorularıyla yol alırken medeniyetin beşiği, aslında günümüz dünyasını da ati denilen geleceği de bir anlamda etkiliyor. Geçmiş, bir anlamda geleceği inşa ediyor.
Dediğim gibi derin mevzular… Daha iyi idrak edebilmek için kitapları da okumak şart…
Bence dinler tarihi olarak öğretilen, “İnsanlığın ilk evrimsel aşaması budur” diye sunulan bilgiler, bu dizi vesilesiyle tekrardan sorgulanacak. Diziyi bu anlamda çok kıymetli buluyorum.
İlk ayetin ‘OKU’ olması da sanırım tesadüf değil. Okumak, yalnızca bir metni gözden geçirmek değil. Kendimizi, toplumumuzu, dünyamızı ve kainatı öğrendikçe keşfediyoruz. Atiye; kendi benliğimize, oradan insanlığa doğru bir okumayı ve aynı zamanda keşif yolculuğunu yaptırıyor.
Bakmadan Geçme





