Atatürk değerdir…
Bazen yazıya nereden gireceğinize bilemezsiniz. Başlarken ana fikri bellidir ama hangi yoldan sonuca gideceksiniz kestiremezsiniz. Hani...
Bazen yazıya nereden gireceğinize bilemezsiniz. Başlarken ana fikri bellidir ama hangi yoldan sonuca gideceksiniz kestiremezsiniz. Hani ‘Kervan yolda düzülürmüş’ derler ya, bu yazı da onun gibi bir çıkışla başladı.
Biz öğretmenlerin kimi zaman bazı sınıflarla kimyası uyuşmaz. Eğer dikkatimizi toplayamaz ve sürekli olarak ‘arkadaşlar’ ile başlayan nutuklara geçiş yaparsak biraz zaman kazanmak biraz da öyle gerektiği için öğretmen, öğrenci ve ders ilişkileri üzerinde konuşmalar yaparız. Öğrenciler de ‘Yine nutuğa başladı’ derler…
Kabul etmek gerekir ki her öğrencinin öğretmeni sevmesi gibi bir zorunluluk yoktur. Ama o 40 dakikada anlatılanların hürmetine en azından saygı göstermesi gerekir. Bu gereklilik; öğretmene, ders dinleyen arkadaşlarına en son da kendisine olan öz saygısındandır. Öğretmen ve öğrenci arasında saygı ile beraber sevgi de olursa o ders çabuk biter. Yoksa saate bakar durursunuz.
Konuyu Atatürk’e getireceğim de dolanıp duruyorum…
Bence her insan eleştirilebilir. Eleştirilebilmelidir de!
Eğer eleştiriyi kabul etmiyorsanız bilin ki eksiğiniz vardır. Ve siz, o eksiğin ortaya çıkmasından endişe ediyorsunuzdur.
Her toplumun zamanla bazı tabuları oluşur. İnsanlar, o tabulara bulaşmak istemezler. İsteyenler de ya kıyısından köşesinden tırtıklamaya çalışırlar ya da ‘meczupluk’ yapıp yel değirmenlerine saldırır gibi dalarlar hedefe doğru.
Türkiye’de en önemli üç tabu vardır: Bunlardan biri İslamiyet, diğeri Atatürk, üçüncüsü de Kürt meselesidir. Bu konularla ilgili istediğiniz gibi rahatça düşünce ortaya koyamazsınız.
Koyarsanız da başınıza bir iş gelmesini peşinen kabul ediyorsunuz demektir. Bu, her dönem böyle olmuştur; yeni de değildir.
Ama bakarsanız herkes hoşgörülüdür…
Hemen belirteyim; hakaret ve sövgü, eleştiri değildir.
Şimdi, 2017’nin 10 Kasım’ında bir Atatürk tartışmasıdır yapıldı ki evlere şenlik. Halen çalışan bir devlet memuru olduğum için elbette bu tartışmaların eğrisi doğrusuna girmeyeceğim.
Ama sevmese bile her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Atatürk’e saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Yanlışı veya hatası vardır ya da yoktur; bunlar bu köşenin sınırlarını aşar. İlgili ve bilgili insanlar, bunun değerlendirmesini yapıp tarihin sayfalarına notlarını düşerler.
Ama kimsenin hayatını kurtuluş mücadelesine vermiş Atatürk’e hakaret etmeye veya sövmeye de hakkı yoktur. Atatürk, Türk ve dünya tarihinin önemli devrimcilerinden biridir. Ve tarihi insanlar, yaşadıkları dönemlerin özellikleri ve şartları göz önünde tutularak değerlendirilmelidirler.
Gezip görmedim ama Türkiye, hem Türk dünyası hem de İslam coğrafyasında petrol ve doğalgaz gibi kaynakları olmadan önemli bir yere sahipse bunda Atatürk’ün önemli bir payı vardır.
10 Kasım’da yapılan tartışmalarda gardırop Atatürkçülüğü ve heykel Atatürkçülüğü gibi tanımlamaların yanında bir de farklılığı neyse Kemalizm tarzında tanımlamalar yapıldı. Tanımlamalar yeni değil ama daha bir ön plana çıktı diyelim.
Malum, 12 Eylül 1980 darbesinin kudretli paşası Kenan Evren de ‘sıkı’ bir Atatürkçü idi ama ilk hedefinde Atatürk’ün devrimlerini yıkmak vardı. Atatürk’ün TDK ve TTK gibi kurumlarını yerle bir ederken laiklik karşıtı fikirlerin palazlanmasına da yardımcı oldu.
Lafı yine uzattım, farkındayım ama meramın anlaşılması gerekiyor.
Evet, bize heykellerinden çok fikirleri ve yapmak istedikleri lazımdır.
Evet, bize heykellerinden çok ‘yurtta ve dünyada barış’ özlemi lazımdır.
Evet, bize heykellerinden çok ‘sosyal ve hukuk devleti’ ilkeleri lazımdır.
Peki heykelleri de dikilmesin mi! Ve heykel put mudur! Peki sanat!
Heykeltıraşlık, dünyanın hemen her yerinde sanatın önemli bir dalı olarak kabul edilir. Heykelden korkan ve ona saldıran sadece cahildir veya meczuptur. Bizim, cahilliği ve meczupluğu yeşerten kültüre karşı durmamız gerekir.
Sanat, insanın beynini ve zevkini besleyen insani bir uğraştır.
Ama artık hiçbir özelliği olmayan, aynı kalıptan çıkmış heykelleri olur olmaz yerlere dikmekten de kaçınmamız lazım.
Birgi’de basmakalıp bir Atatürk heykeli var örneğin. Yanından her geçtiğimde yazmak için not alırım… Hem basmakalıp, hem yeri doğru değil hem de Birgi gibi tarihi bir kente daha estetiği yakıştığı için.
Demek ki bu yazı da herkesin Atatürkçü kesildiği bugünleri bekliyormuş.