At, deve ve boğa üstüne

Bazen neyi niçin tartıştığımızı unuturuz. Ölçüyü kaçırır, bambaşka yerlere savruluruz. Ülkenin gündemi oldukça yoğun. Bir bakıyorsunuz,...

Bazen neyi niçin tartıştığımızı unuturuz. Ölçüyü kaçırır, bambaşka yerlere savruluruz.

Ülkenin gündemi oldukça yoğun. Bir bakıyorsunuz, İstanbul’a ikinci kanalı tartışıyoruz bir bakıyorsunuz milli aracı. Ya da Libya’ya asker gönderip göndermemeyi.

Kimileri, ülkede her daim bir karşı cephenin olduğuna iddia edip her söylenene kafa sallama ve alkış sesini çoğaltma peşinde.

Oysa ülkede yaşayan her bir bireyin söz söyleme, taraf olma özgürlüğü var. Aklı yerinde olduğuna inanılan herkes, sandığa bir oy atıp ülkenin kaderini belirleme oranına katkı yapıyorsa elbette ki bütün ülkeyi ilgilendiren kararlarda da fikir söyleme hakkına sahip olmalıdır.

Ben, özetle herkesin herkesle eşit haklara sahip olduğunu bilerek önemli konularda halka gidilmesi taraftarıyım.

**

Örneğin, kanal meselesi…

Ülkeyi bir şehre mi toplamak gerekir yoksa büyük bir şehri ülkeye mi yaymak!

İstanbul 25 milyona doğru hızla yol alırken örneğin 50-100 yıl sonrası düşünülüyor mu?

Onca insan ne yiyip içecek ve atıklarını nasıl bertaraf edecek? Basit gibi görünüyor değil mi?

Siz, Küçük Menderes Havzası’ndaki hayvan varlığının yarattığı tehlikenin farkında mısınız?

İçtiği suyun, yediği yemin ve boşattığı atığın meydana getirdiği gazın sonuçlarına kafa yordunuz mu!

**

Bu yazımı cuma günü akşamı yazdım. Ödemişspor ile ilgili olan cumartesi günü için yazdığım yazımı da perşembe günü paylaşmış, pazartesi için deve güreşlerinden bahsedeceğimi söylemiştim.

Açıkça belirteyim ki öncelikle hayvanların güreştirilmesi taraftarı değilim.

Hayvan güreştirmek, spor değildir. Eskiden Kaymakçı’da bizim dana dediğimiz boğa güreşleri yapılırdı. Çocukluğumuzun en şenlikli günlerinden idi. Çevre il ve ilçelerden çok sayıda boğa ve onların sahipleri gelir, büyük bir şenliğe ev sahipliği yapardık.

Sahipleri, boynuzlarından bağladıkları urganlarla boğaların her iki yanından cadde boyunca yürürler, biz de onların hikayelerini birbirimize anlatırdık…

Sonra deve güreşleri, at yarışları falan…

Horoz dövüşleri de yapılırdı ama onlar sonraları yasaklandı.

Şimdi bakıyorum artık yük taşımacılığı, motorlu araçlarla yapılıyor. Eskiden motorlu araçlar yaygın olmadığı için bahçe göçümleri de olur, kimi aileler yaz boyunca incir bahçelerinde işlenirlerdi. 3-5 metre derinlikteki kuyu veya tulumbalardan buz gibi temiz sular çekilirdi.

Deve kalmadı ama güreşleri devam ediyor.

At nerdeyse kalmadı gibi ama yarışları devam ediyor…

Bunlardan gelir elde edilip edilmediğini de bilmiyorum. Ki onca masrafa değiyor mu onu da bilemiyorum…

Atçılık yaygın olsa yarışlarını anlarım. Kaç evde at kaldı ki!

Cirit, okçuluk ve yağlı güreş gibi ata sporu denilen uğraşları geleceğe taşımak, ne kadar anlamlı bilemiyorum ama deve güreşlerinin hiç de zevk verdiğini söyleyemem…

**

Bir başka yazımda da kedi köpek besleme meselesine geleceğim… Ben, o olaya da başka açıdan bakıyorum. Kimileri beslerken kısırlaştırma peşinde örneğin.

İnsanların hayvanları kısırlaştırma hakkı var mı?

Varsa bu hakkı kim verdi insana?

Bakmadan Geçme