'Aşk, bir uçurumdan düşmek gibidir'
Yazılarımı takip edenler bilirler. Arada sırada günlük hayatta kullandığımız kelime kökleri ile ilgili bilgiler yazarım. Yazılarımın...
Yazılarımı takip edenler bilirler. Arada sırada günlük hayatta kullandığımız kelime kökleri ile ilgili bilgiler yazarım. Yazılarımın müdavimi eski milletvekilimiz Mehmet Özcan hocamız ile eşi Fatma Hanım, her karşılaştığımızda ‘bugün yeni bir şey öğrendik’ derler.
Tabi değerli hocam Mehmet Özcan, yazılarımı sürdürmem için bana biraz gaz verir, ben bunu anlarım ama hoşuma da gider tabii ve daha iyi yazmak için kimi zaman araştırırım.
Günlük hayatta anlamını bilmeden kullandığımız o kadar çok kelime vardır ki çoğunlukla kullanır geçeriz.
Örneğin, veli kelimesinin anlamı. Kelimenin kökeni Arapça’dır. Velayet kelimesi ile aynı köktendir. “Yakın, yanında duran, yardımcı, bakan, gözeten, yöneten, arkadaş, sponsor” gibi anlamları vardır. Vali de aynı köktendir. Evliya da ‘veliler’ demektir.
Evlat, oğul/çocuk anlamındaki veled kelimesinin çoğuludur. Yani evlad, ‘veledler’ veya ‘çocuklar’ demektir.
Peki, “Mevlana” kelimesinin anlamı nedir?
Bu kelimenin de kökü “mevla” dır. “Dost, malik, sahip, efendi, yardımcı, koruyucu; bir işi idare edip yürüten” Mevla dost, mevlana ise “dostumuz” anlamındadır.
Kur’an-ı Kerim’de de Rabb, sahip, hami (koruyucu) yardımcı, dost, yâr lütuf ve ihsanda bulunan, iyilik yapan anlamlarında Allah’a ‘Mevlâ’ denilmiştir: “Bilin ki Allah, sizin mevlanızdır (sahibiniz, haminiz, yardımcınızdır).
İslam’ın ilk dönemlerinde aralarında yardımlaşma ve dostluk geçerli olacağı için kölesini azad eden efendiye de azad edilen köleye de mevla denilirmiş. Aralarını ayırmak için azad edene “Mevlâ-yı Âla” azad edilene de “Mevlâ-yı Esfel” denilirmiş.
Peki bizim özel ad olarak kullandığımız ‘Mevlana’ kimdir?
Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fihi Ma Fih, Mecalis-i Seb’a ve Mektuplar kitaplarının yazarı Mevlana, 1207 tarihinde Horasan bölgesindeki bugün Afganistan’da bulunan Belh kentinde dünyaya gelmiş. Asıl adı Muhammed’dir. Mevlana ve Rumi adları ise sonradan eklenmiştir. Mevlana, ‘efendimiz’ demektir. Rumi de Bizans İmparatorluğu’na ve bu imparatorluğun egemenliği altındaki ülkelerde yaşamış olanlar için söylenir.
“Anadolu’yla ilgili, Anadolulu” anlamı da vardır.
Bütün eserlerini Farsça yazan Mevlana, iki evlilik yapmış. Gevher Hanım ile olan evliliğinden Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi isminde iki çocuğu olmuş. Gevher Hanım’ın ölümünden sonra bir çocuğu olan dul bir bayanla, Kerra Hanım ile evlilik yapmış. Bu evliliğinden de Muzafferedin ve Emir Alim Çelebi isminde iki erkek, Melike Hanım adında bir de kızı olmuş.
1244 tarihinde Şems-i Tebrizi ile tanışmış. Sıkı dost olmuşlar. Fakat birliktelikleri kısa süreli olmuş. Mevlana, ani olarak Şems’i kaybettikten sonra uzun yıllar ortalıkta görülmemiş.
Mevlana, hayatını “Hamdım, piştim, yandım” kelimeleri ile anlatmış.
Peki “hazreti” kelimesinin anlamı nedir?
Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına ‘saygı, övme ve yüceltme’ amacıyla getirilen ‘sevgili, değerli, saygın’ gibi bir saygı sözü; unvan…
Uzatmayalım. Bunlar nereden aklıma geldi?
Zaman zaman yakınlarımızı veya dostlarımızı kaybediyoruz. Mezarlıkta yapılan toprağa gömme işlemleri sırasında imamlar tarafından dualar okunuyor. Bu duaların bazıları Arapça, bazıları da Türkçe.
Biraz Arapça kelime köken bilgim olduğu için kimi hocaların söyledikleri dikkatimi çekiyor. Çoğunlukla kalıp halinde ezberlenmiş cümleler. Kağıttan okuyan hocalar da var.
Örneğin “okuduğumuz bu duamızı velilere ve evliyalara vasıl eyle” derken ne demek istediğini şimdi daha iyi anladınız sanıyorum. Vasıl eyle, ‘ulaştır’ demektir.
Acaba diyorum müftülükler, cenaze töreni sırasında okunan bu duaları inceliyorlar mı?
Bugünkü yazımı eğer yanlış bilgi değilse Mevlana’dan sözlerle bitirelim:
“İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.”
“Sesini değil, sözünü yükselt! Yağmurlardır yaprakları büyüten, gök gürültüleri değil.”
“Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir, bunun için sevgiliye ‘yar’ denilir.”
Bakmadan Geçme





