Yük
Pek çoğumuzun bir ömür boyunca sırtımızda taşıdığımız kamburlarımız var. Atıp kurtulamadığımız. Kendi kamburlarımız yeterken çoğu zaman...
Pek çoğumuzun bir ömür boyunca sırtımızda taşıdığımız kamburlarımız var. Atıp kurtulamadığımız. Kendi kamburlarımız yeterken çoğu zaman kendimize, bazen da başkalarının kamburları eklenir buna.
Kiminin tembelliği, kiminin sorumsuzluğu, kiminin de işgüzarlığı kamburdur başkalarına. İsteriz ki biraz kımıldasın, eli iş tutsun, bir işe yarasın. Boşuna bir ümit, boşuna bir gayrettir bu. Boşuna bir beklenti. Kişi bilmez ki o farkına varmadığı şey, kendini sevimsiz, işe yaramaz birine dönüştürüyor. Eline aldığı her şey alımını kaybediyor.
Düşüncesizce iş yapıp,
'Tüh tüh.'
'Vah vah', 'Ah keşke' cümleleri bunun bir göstergesidir.
Evlerini barklarını canı gönülden temizleyen insanlar, yaşadıkları şehri fütursuzca kirletirken bir şehrin kamburu değil midir?
Fanusu kırılmış sokak lambaları…
Ulu orta çöp kenarına bırakılmış yiyecek ya da ekmek poşetleri.
Delik deşik sokaklar.
Neredeyse yürüme imkanı bulamadığımız sokakları çoğaltanlar…
Hiçbir işe toplantıya vaktinde gelemeyen, gelmeyen; kahvede boş boş oturmak için trafikte hız yapanlar, kazaya sebep olanlar da bir şehrin kamburudur.
Etrafımızdaki tarım arazileri bir bir yok olurken bu hızlı betonlaşmanın teknesine su taşıyanlar.
Toprağı, suyu, havayı bitimsiz sayanlar.
İnsafsızca kullananlar.
Bir minibüse binen çocuklu bir kadına yer veremeyen gençler, orta yaşlılar…
Başını yola çevirip manzaraya dalanlar ya da uyuyormuş rolüne bürünenler.
Kamburlardan kurtulmak gerek…
Bencilliklerimiz, cehaletimiz, zaman zaman vicdanınızın sesini dinlemeyişimiz de kamburunuzdur sırtımızda. Zaman içerisinde hem bize zarar verir hem sevdiklerimize. Hem tanıdıklarımız hem tanımadıklarımız etkilenirler bundan.
İnsan, her kamburu atmalı sırtından.
Yüzünü sevgiye, dostluğa, arkadaşlığa dönmeli… Sırtımızdaki yükümüz -buna yük denilebilir mi bilmem- iyilik, doğruluk ve güzellik olmalı.
Sevgi, dostluk ve umutla.