YOL ALMAK
Bazen çekip gitmek ister insan hiç bilmediği diyarlara. Hani kimsin, necisin diyecek kimsenin de bulunmadığı yerlere....
Bazen çekip gitmek ister insan hiç bilmediği diyarlara. Hani kimsin, necisin diyecek kimsenin de bulunmadığı yerlere. Sıyrılmak ister bulunduğu atmosferden. Belki kurtulmak ister içinde bulunduğu ortamdan ve uzaklaşmak ister bir süreliğine yaşadıklarından. Belki uzaktan bakmanın daha iyi olacağını, onarıcı olacağını düşünerek.
İnsan öylesine alıp başını gidebilir mi gerçekten? Kaçımız o kadar cesuruz acaba? Her şeyi bir anda bırakıp ortadan kaybolabilmek kaçımızın harcı? Düşünceden öteye geçebilen istediğini elde edebilir mi? Ulaşır mı dilediği yalnızlığa?
Ruhen elbette sınırsız ve bağımsız hareket edebilme yetisine sahibiz. İstediğimiz yerde, dilediğimiz gibi dolaşabiliriz. Bedenimiz buradadır da aklımız, ruhumuz kim bilir hangi yerlerde dolaşıyordur. Bazen bunun ayrımına varınca kendimiz de şaşırırız değil mi? 'İnsan zihni nasıl bir şey hiç olmadık bir anda, olmadık bir yerlere taşıyor insanı' diye dillendiririz de bu durumu. Dolaşırız hayalen o anda gidemeyeceğimiz yerlerde. Hem yorulmayız yaptığımız seyahatten. Ufacık bir tetikleyici ile zamanda da yolculuğa çıkarız. Zaman aşımına uğramışları da güncelleyiveririz bir çırpıda. Yeter ki ruhu, zihni yaşlanmasın insanın. Beden zaten sen ne yaparsan yap yaşlanıyor. Beden elbisesi içindekiler yavaşlayıp, yaşlanmadıkça çok yol alabiliyor, sınırları da delebiliyor.
her şeyden vazgeç
ufkunda okyanus
yamaçlardan aşağı
sür rüzgarın izini
savrulsun saçların
burnunda deniz kokusu
kulağında martı çığlıkları
sen balıklara öykün
vazgeç karadan…