YİNE, YENİ, YENİDEN
Kimi zaman geri çekilmeyi bileceksin bu çekilme, seni küçültmez, sana ve çekilmek istediğin kişilere de bir...
Kimi zaman geri çekilmeyi bileceksin; bu çekilme, seni küçültmez, sana ve çekilmek istediğin kişilere de bir düşünme fırsatı verir.
Kırık Tebeşir, Küçük Menderes sayfalarında yine, yeni konularla yeniden aranıza döndü. Yazılarıma ara verdiğim sırada, kimi takipçilerimin 'niçin yazmıyorsun?' sorusuna belki istendiğince yanıt olmasa da, şu kadarını söylemeliyim, insan hak etmediği bir sözle karşılaştığında gönüllü olarak yaptığı bir işten el çekmesi kadar doğal bir şey olamazdı, ben de öyle yaptım.
Bu geçen sürede hayat hiç durmadı, sosyal medyadaki paylaşımlar gibi akıp gidiyor, yetişmekte zorluk çekiyoruz. Kalkıp şimdi geçmişte olan biteni anlatacak değilim elbet. Hayatta en önemli şeyin, ne para, ne mal ne mülk olmadığını insan sağlığına bir halel geldiğinde daha iyi anlıyor. Bu yüzden hapşıranlara yıllardır 'çok yaşa' yerine 'sağlıklı yaşa!' diyorum. Siz de yapın, dilinizin kolayca alıştığını göreceksiniz. Her şeyin başı sağlık çünkü.
Ancak gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlere göz attığımızda toplumun ruh sağlığının hiç de iyiye gitmediğini görerek üzülüyorum. Hepimiz insanız; insan insanın kurdu, denir ya, gerçekten yaşananlar bu sözün doğruluğunu kanıtlıyor. En inanılmazı ve acıklısı kadın cinayetleri. En basit bir tartışmada soluğu morgda alan bir yakınlar ordusu. Çözüm mü, çözüm üretecek makam sahipleri, adeta yangına körükle gidiyor, ne yazık ki!
Şu an yaşadığımız bir önemli viraj daha var; yerel seçimler. Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, muhtar ve ihtiyar heyeti seçimleri yapılacak malum 31 Mart'ta. Herkes gibi ben de olan biteni tribünden seyrediyorum. Oyun kurucularının meydanlarda ettikleri sözlere bakarak, acaba bu ülke 31 Mart'tan sonra yıkılacak mı, diye düşünmemizi ister gibiler. Hani şu 'beka' sözcüğü, ne menem şeymiş de haberimiz yokmuş. Bu seçimle öğreneceğiz hep birlikte. Sözlükteki karşılığına baktım: (1) bir devletin toprak bütünlüğünü, ahdi hukukunu ve anayasal düzenini iç ve dış tehditlere karşı koruması suretiyle hayatiyetini devam ettirmesi (2) kalıcılık, ölmezlik, olarak açıklanıyor.
Doğrusu 20 yaşında öğretmen olarak göreve başladığım günden beri kaç seçimde oy kullandığımın istatistiğini yapmadım ama şunu kesinlikle söyleyebilirim; hiçbir seçim döneminde bir siyasi liderden 'beka' diyenine rastlamadım. Hani amiyane laf var ya, alt tarafı bir yerel seçim yapılacak. Kentimizi ve mahallemizi yönetecek kişileri seçeceğiz değil mi?
Son günlerde dikkatimi çeken bir yazar da çok sevdiğim Sabahattin Ali. Ölümünün üzerinden 70 yıl geçtiğini, mal bulmuş mağribi gibi peşpeşe kitaplarını yayımlayan yayınevlerinden öğrendik. Artık eserleri herhangi bir telif ödenmeksizin herkesçe yayımlanır duruma gelmiş. Çevremizde Mısır'da Osmanlı'dan kalma mülklerini paraya çevirmeye çalışanları görünce insan garipsiyor doğrusu. Oysa bir yazarın eserleri mirasçıları tarafından ancak 70 yıl sahiplenebiliyormuş, buna karşı gelmesi gerekenlere bakınca asıl şaşkınlığım o zaman başlıyor.
Atatürk'e henüz dil uzatamayanlar İnönü adını kullanarak bir partiyi yıpratmaya çalışıyorlar. Onlara Sabahattin Ali'nin Malûmpaşa dergisinde 'Bekliyoruz' başlıklı yazısından küçük bir alıntıyla yanıt verelim: 'Bu memlekete Lozan'da tam istiklal sağlayan, yabancı orduların ve yabancı sermaye köleliliğinin Türkiye'den kovulma ilamını imzalayan İnönü'dür.
Bu memleket halkını ileri medeniyet seviyelerine ulaştırmanın tek yolunu, halk tabakalarının ve köylünün irfanını yükseltmede bulan ve ilköğretim seferberliğini açan İnönü'dür.
Hür ve namuslu kafaların yetişmesi için, her türlü fikir mahsulünü yakından tanımak gerektiğini görerek, dünya klasiklerini büyük bir hamle ile dilimize kazandıranların öncüsü İnönü'dür.
Irkçılığın ve Turancılığın millet ve yurt için nasıl korkunç bir tehlike olduğunu en açık bir dille dünyaya ilan eden de İnönü'dür.'(*)
Siyaset dilinin bu denli sivriltilmesinin ne o dili kullanana ne de bu güzelim ülkemizin insanına hiçbir yararı olmadığını sanırım onu kullananlar da biliyorlardır.
Biz bu ülkede kavga istemiyoruz. Biz insanımıza aş ve iş istiyoruz. Gelecek güvencesi istiyoruz. Torunlarımıza güzel bir ülke bırakmaktan başka bir amacımız yok. Yaşadığımız kentin yollarında gerek yaya olarak gerekse araçla güven içinde gidip gelmek istiyoruz. Seçilecek belediye başkanlarının kişisel ve partisel hırslarına yenik düşerek, kin ve nefret duygusuyla değil sevgiyle kenti yönetmelerini istiyoruz. Bugünlük bu kadarla yetinelim.
Değerli okurlarıma yeniden içten bir merhaba, sevgiyle kalın.
(*) Malûmpaşa, 22 Eylül, 1947, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler, YKY, 16. Baskı.