Yeni yaşam düzeni

Bilineni kısaca özetlemeye çalışırsak, insanlık son yıllarda art arda gelen krizlerle mücadele halinde. 2000'li yılları eski...

Bilineni kısaca özetlemeye çalışırsak, insanlık son yıllarda art arda gelen krizlerle mücadele halinde.

2000'li yılları eski dünyanın tarihe gömüldüğü, yeni bir dünya düzeninin ortaya çıktığı yıllar olarak kabul edersek, Koronavirüs salgınının tarihsel bir dönüşüm olduğunu kabul etmeliyiz.

Aralık 2019 tarihinde ortaya çıkan salgın, ilk aşamada küresel tedarik krizine yol açmıştı. Basit kural: Üretim, tüketime dönüşmezse ortaya kriz çıkar. Bunu bizzat tarım sektöründe yaşadık. 2000'in Mart ayında hal ve pazarlar kapanınca, üretici kara kara düşünmeye başlamıştı.

Ve tam atlattık derken, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırıları…

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir habere göre ABD Başkanı Joe Biden son dönemde yaşananlara dair dikkat çekici bir açıklama yapmış. İş insanlarıyla yuvarlak masa toplantısında bir araya gelen Biden, sadece dünya ekonomisinde değil, dünya genelinde bir dönüm noktasında olunduğunu ifade ederek şunları söylemiş: 'Artık bir şeylerin değişme zamanı geldi. Yeni bir dünya düzeni kurulacak ve biz buna önderlik etmeliyiz. Bunu yaparken özgür dünyanın geri kalanını da birleştirmemiz gerekiyor.'

Peki, nedir bu yenidünya düzeni?

1900'lerin başlarında monarşiler yıkıldı. 2000'lerde dini inançlar zayıflamaya başladı. Ulus devletler tartışmaya açıldı. Artık doğduğun yer değil doyduğun yer önem kazanmaya başladı.

Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda yurtseverlik değerli iken şimdilerde gençler yurtdışına çıkma derdine düştü.

20'nci yüzyılın iki dünyalı düzeni uluslararası sermaye merkezli 'totaliter' tek bir dünya düzenine doğru yol alıyor. Teknoloji son hız ilerlerken bilgi güvenliği tehlike altına girdi.

Uzmanlar şimdi 'zihin kontrolü' ile devletlerin ele geçirilmeye başlandığını iddia etmeye başladı.

Ben bu teorik tartışmayı bu yazıda devam ettirmeyeceğim. Zaten bundan sonrası da beni aşar…

Ben yerele geleceğim. Yaşadığımız yerlere…

Mücadele edip yurtdışına gitmek mi yoksa yaşadığımız yerde mücadele edip yereli yaşanacak yer haline getirmek mi!

1980 yılında Belçika'ya gittiğimde, 'Türkiye Avrupa'dan en az 50 yıl geride' yorumunu yapmıştım. Belki 10-20 yıl sonra 'sistem açısından' 80'lerin Avrupa'sına ulaşabileceğiz…

Aramızda 'Avrupa bizi kıskanıyor' diyenler var ve bu iddiaları arada ben de duyuyorum ama Avrupalı Türkiye'ye çalışmaya gelmiyor.

Gelelim bu yazının sonucuna:

Nefes aldığımız şehirleri yaşanacak şehirler haline getirmeliyiz. Bu konuda mimar ve mühendislere önemli görevler düşüyor.

Güneş enerjileri, uydu çanakları, klima motorları, doğalgaz kombileri, araçlar için park yerleri… Çöplükler..

Daha az gürültülü… Daha çok temiz… Daha yeşil… Teknolojiye ayak uyduran daha estetik binalar…

Daha çok park, daha çok kültür sanat… Ve daha örgütlü toplum… Ve daha bilinçli, eğitimli… Daha sağlıklı…

Yerel yönetimlere daha çok yetki…

Yeni Yaşam Düzeni bunu gerektiriyor…

Bakmadan Geçme