Yeni Dünya Düzeni ve Suriye

“Şu dünyada tek bir şeye yanar içim göynür özüm Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”...

'Şu dünyada tek bir şeye yanar içim göynür özüm; Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi' diyerek yüreğinin yangınını mısralara döken derviş Yunus Emre, içimizin yangınına tercüman oluyor. 36 gencecik yiğidin şehit olması karşısında öylesine keder yüklüyüz ki canımız yanıyor. Dualarımızı esirgemeyelim. Öte yandan Mehmetçiğimize en güzel hediye, onların fedakarlıklarını unutmadan artık topyekun uyanık olmamız olacaktır. Dünya, yeni bir oluşumun eşiğinde ve Suriye, bu oluşumda en önemli ülke.

Büyük İsrail Devleti'nin Ortadoğu Projesi ile olan beklentisine Mesih-Mehdi-Ortadoğu-Ilımlı İslam Projesi'ni konu alan yazılarımda değinmiştim. 1948 yılında devlet haline gelen İsrail, Ortadoğu coğrafyasında varlığını korumak ve nihai hedefi olan Arz-ı Mevud'a yani vaat edilen toprak bütünlüğüne sahip olma adına tarih boyunca Arap devletleri ile mücadele etmiştir. İsrail-Arap Savaşları boyunca da Amerika, her zaman İsrail'i desteklemiştir. Hatırlayalım, Evanjelik Hıristiyan Donald Trump, 2018 yılında Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdıklarını ilan etmişti.

Bölgedeki güçlü bir Irak, Mısır ve Suriye, her zaman İsrail'i rahatsız etti. 2010 yılında Arap Baharı denilirken Ortadoğu'ya bahar gelecek, demokrasi rüzgarları esecek zannetmiştik. Halbuki hemen sonrasında önce Tunus, sonra Libya karıştı. Daha doğrusu karıştırıldı.

Yine hatırlayalım, 2010 yılına kadar IŞİD Terör Örgütü diye bir yapılanma yoktu. Açılımı nedir? Irak Şam İslam Devleti. 'Hakiki Müslüman Biziz' sloganı ile ortaya çıkan bu terör örgütü, İslamiyet'e hizmet için yola koyulduğunu söylüyor. 'Allah-u Ekber' diyerek öldürdüğü, ne acıdır ki yine başka bir Müslüman din kardeşi.

1980-1988 yıllarında Irak ile İran, yıllarca birbiri ile çatıştırıldı. Sünni Müslüman-Alevi Şii Müslüman çatışması denildi. Bu da işin bir gerçeği idi ama asıl mesele, emperyalist devletlerin bu topraklardaki çıkarları idi. 'Suriye'nin içten parçalanması ve bizimle savaşı, en çok kimin işine yarar?' diye sorar isek net bir cevap karşımıza çıkar: İsrail Devleti.

Güçlü bir Suriye'yi arzu etmeyen İsrail, en son şu açıklamada bulundu: 'En fazla 12 ay içinde Suriye'deki Şii-İran terör örgütlerini temizleyeceğiz.' İsrail'in Suriye, Irak gibi devletleri istememesinin en önemli nedenlerinden biri buralardaki Baas rejimidir. Peki nedir Baas rejimi? Arap ulusunun tek bir sosyalist devlette birleşmesini amaçlayan siyasal milliyetçi sol rejim. Arap dünyasında vahdet denilen birliği ve özgürlüğü sağlamak için 1960 yılında oluşturuldu.

Baas rejimi, 'VelBa'sübadel Mevt' öldükten sonra tekrar dirilme fikrini siyasi hayatlarında da göstermek. Arap milliyetlerinin birliğini sağlayarak Ortadoğu'da söz sahibi olmayı istiyorlar. Irak ve Suriye, Baas rejimine sahipler. Irak'ta Saddam Hüseyin, Baasçı idi. Sonunda emperyalist güçler tarafından idam edildi. Suriye'de Esad ailesi de Baas rejimini savunuyor.

İsrail ise Araplar ile tarihi savaşlarında Ortadoğu'da Büyük İsrail Projesi'nin hakim olmasını istiyor. Bekledikleri Mesih de bir gün kendi egemenliklerini ilan ettikleri Filistin bölgesinde Kudüs-Süleyman Tapınağı'na gelecek ve Yeni Dünya Düzeni'ni (cennet) ilan edecek. Var oldukları günden bu yana böylesi bir düzen için hazırlıklarını yapan Yahudiler, 1948 yılında İsrail Devleti'ni kurdu. O günden bugüne Tanrısal Savaş adını verdikleri Armegeddon için hazırlıklarını yapıyorlar. Onları bu hazırlıklarında Amerika da destekliyor.

Uyanık olmak zorundayız. Bir iki hamasi sözle günü kurtarabiliriz. Uzun vadede planlı programlı olmak; değerlerimizi, dini inancımızı, vatanımızı bilinçli şekilde sahiplenmek, her türlü olumsuzluğa karşı diplomatik yöntemlerle akıllıca ve birlikte mücadele ederek hareket etmek, ülkemiz üzerine kurulan oyunları bozacaktır. Emperyalist güçlerin bu oyununa alet olmazsak işte o zaman gerçek anlamda şehitlerimizin ruhları şad olacaktır diye düşünüyorum.

Şehit olmak; değerlerimizde ve dini inancımızda hiç şüphesiz çok değerli bir makam ve buna inanıyoruz ama son zamanlarda şehit olma kavramını pek doğru kullanmıyoruz. Kimileri, 'Şehitler Tepesi boş kalmayacak' derken kimileri de 'Şehitler Tepesi boş kalacak' söylemlerinde bulunuyor. Bu iki ifadenin gayesini aşmış söylemler olduğunu düşünüyorum. Diplomasinin tıkandığı ve başka hal çaresinin kalmadığı zamanda vatan için, değerler için elbette şehit olunur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1915 yılında Çanakkale'de askerimize ölümü emretmişti. İki yıl sonra 1917 yılında ise askeri Suriye-Filistin Cephesi'nden mümkün mertebe uzak tutmuştur. Atatürk'ün 1. Dünya Savaşı'nda (1914-1918) cepheler arasında konuma, duruma göre taktik değiştirmiş olduğunu okuyoruz. Her iki cephede de komutan olan Atatürk'ün bu tutumu, bize şunu gösterir: Kimi yerde ölümüne atılmak ama kimi yerde de ölümden kaçınmak, bir savaş stratejisidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, cuma hutbelerinde cihat çağrısında bulunuyormuş. Bu bilgi doğru ise sormak isterim, kime cihat edeceğiz? Cihat, Allah yolunda insanlığı bilinçlendirmek için yapılan hizmetlerin tümüdür. Cihadı sadece öldürmek olarak dar bir perspektifle açıklarsak öncelikle Kuran-ı Kerim'i iyi anlamamış oluruz. Cihat ile kıtal kelimeleri, birbirinden çok farklıdır. Kaldı ki Suriye, Alevi-Şii de olsa bir Müslüman devlettir. Oradaki terör örgütleri de Şii ya da Sünni inanca sahiptir. Kim için, ne sebeple cihat edeceğiz? İslami terör örgütleri ile mücadele edecek isek hangisinin yanında yer alacağız?

Görünen manzara o ki Beşar Esad'ı hedef alanların yanında yer alacağız. Peki yıllarca bize cihat, küffara karşı yapılır diye fetvalar vermediniz mi? Hıristiyanlar, birliğini oluşturmuş ve kendi çıkarları Büyük Ortadoğu Projesi için Müslümanları içten ve dıştan böl-parçala-yönet hedeflerinde hızla ilerlerken Diyanet İşleri Başkanlığı'na sormak isterim: Allah aşkına siz hiç Kuran-ı Kerim okumuyor musunuz?

Al-i İmran Suresi 103. Ayet, bakınız ne diyor? 'Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın. Bölünüp parçalanmayın. O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz…'

Rum Suresi 32. Ayet: 'Dininizi fırkalara bölüp parçalananlar gibi olmayınız…'

Kuran-ı Kerim Müslümanı isek Allah; bizim Sünni, Alevi, Şii gibi ayrılmamızı istemiyor. Öte yandan tarikatlar, cemaatler, mezhepler birbirini dışlıyor. Biri diğerine cihat çağrısı yapıyorsa bu tür ayrımcılıklar, her şeyden önce kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'e uygun değildir.

Osmanlı'nın torunlarıyız değil mi? Bakınız Şeyh Edebali, Osman Gazi'ye nasihatinde ne diyor: 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.'

Atalarımızın örnek davranışlarına ve kutsal kitabımızın ayetlerine lütfen biraz kulak verelim; şehitlerimizin aziz hatıraları için…

Bakmadan Geçme