Türk kültüründe kutsal ağaçlar
Orta Asya Türkleri arasında bilindiği üzere Gök Tanrı inancı hakimdi. Ancak yaşadıkları coğrafya ve şartların doğal...
Orta Asya Türkleri arasında bilindiği üzere Gök Tanrı inancı hakimdi. Ancak yaşadıkları coğrafya ve şartların doğal bir sonucu olarak burada yaşayan Türkler, tabiatta bir takım gizli güçlerin varlığına da inanmışlar; dağ, tepe, ağaç, vadi, ırmak, göl ve benzeri şeyleri kutsal kabul etmişlerdir. Hatta Hunlar ve onlardan sonra Göktürkler, Uygurlar ve diğer Türk boyları, yılın belli mevsim ve aylarında kutsal kabul edilen yerlerde ve ırmaklarda Gök Tanrı'ya at ve koyun kurban ederken aynı zamanda atalara ve doğa kuvvetlerine de kurbanlar sunmuşlardır.
Türk kültüründe kutsallık atfedilen bu tabiat varlıklarından ağacı ele alırsak bazı ağaçların öne çıktığını görürüz. Bu ağaçlar; kayın, çam, ardıç, kavak, çınar, sedir, selvi, meşe, dut, söğüt ve elma ağaçlarıdır.
Kayın, Türk kültür ve mitolojisinin en önemli ağacıdır. Tanrı'nın ağacı olduğuna, iyi ve koruyucu ruhların yeryüzüne inmesine aracı olduğuna inanılırdı. Kayın ağacı; kadınla, analıkla özdeşleştirilmişti. O yüzden eski Türklerde kayın ağacını gereksiz yere kesmek yasaktı.
Özellikle dağların zor geçit veren zirvelerinde tek başına bitmiş bir kayın, Tanrı'nın tekliğini simgelediğinden daha kutsal sayılır, Gök Tanrı'ya yakarış törenleri 'Bay Kayın' adı verilen bu yalnız kayın ağacı yanında gerçekleştirilirdi. Kayın ağacı, göğe açılan kapının yani inanışa göre Kutup Yıldızı'nın bulunduğu yerin bekçisiydi ve ona 'Udeşi Burhan' (Kapı İlahı) adı verilirdi. Gök Tanrı'ya edilen duaların ve sunulan kurbanların onun tarafından Tanrı'ya iletildiğine inanılırdı. Bu nedenle kurbanlar, ağacın dallarına asılırdı.
Kayın ağacının kutsal kabul edilmesinin bir sebebi de üzerine yıldırım düşmediğine dair inançtı. Eski Türk inanışına göre şimşek ve yıldırımın görevi, ulu ağaçların yardımıyla göğe çıkmaya çalışan kötü ruh ve cinleri cezalandırmaktı. Ancak kötü ruhlar, kayın ağacına yanaşmaya korkarlardı. Bu yüzden de bu kutlu ağaca yıldırım düşmezdi. Kayın ağacı ile ilgili bir diğer özellik ise Tanrı'nın ya da ondan gelen elçilerin bu ağaç üzerinden göründüğüne ya da seslendiğine inanılmasıydı.
Çam ağacı, eski Türklerde Tanrı'nın sıfatlarını sembolize ederdi. Yaz kış yeşil kalması Tanrı'nın ebediliğini, meyvesiz oluşu Tanrı'nın doğmaması ve doğrulmamasını, büyüklüğü yine Tanrı'nın kudretini temsil ederdi. Çam, Tanrı tarafından insan ve yer-gök yaratılırken yaratılmıştı. Tanrı'nın insanların çam ağacı yetişen yerlerde yerleşmelerini tasvip ettiğine inanılırdı. Böylece çam ağacı yetişen yerlerin yakınında oturanlara çamın kutu siner, bu insanlar diğer insanlardan daha zinde, daha sevimli ve misafirperver olurlardı. Çam ağacının özellikle Saha (Saka) Türkleri arasında önemli bir yeri vardır ve bunun yansıması olarak Sahaların çoğu, karaçam ormanlarında yaşarlar.
Türk destanlarında çam ağacı, sağlığı ve yeniden dirilmeyi simgeler. Ayrıca birçok Türk toplumunda çam ağacı, kadını ve erkeği sembolize etmektedir. Karaçam ve kızılçam, erkeği temsil ederken fıstık çamı-köknar ise kadını temsil eder.
Tuva Türklerinde her beyin bir kızılçamı vardır. Bu ağaç, bulunduğu yerde diğer ağaçlar yanında değil yalnız bitmiş olmalı; karmaşık dallı, gövdesi düzgün olanlardan seçilmelidir. Beyin ailesi, bu ağaca giderek çaput ve at kılı bağlarlar ve kötülüklerden korunmayı dilerler.
Günümüzde Anadolu'da da örneğin Balıkesir, Denizli, Burdur ve Sivas'ın bazı köylerinde hala çam ağacının kutsallığının izlerine rastlanmaktadır.
Kavak ağacı gövdesinin uzunluğu, düzgünlüğü ve bütünlüğü ile Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. 'Bay Terek', 'Baytirek', 'Bay Kavak' gibi adlarla anılan bu ağaç, üç alemi (yeraltı, yeryüzü, gökyüzü/cehennem dünya ve cennet) birleştirir ve Tanrı'nın sembolü olarak kabul edilir. Ayrıca kavak, bağımsızlığın ve bayrağın da sembolü olarak edilmiştir.
Kutlu kavak ağaçlarının olduğu yerler, Hızır'ın göründüğü ve kutlu kişilere Tanrı kelamını öğrettiği yerler olarak kabul edilir. Ayrıca buralar, Tanrı'ya yakarmak için uygun yerlerdir.
Kavağın temsil ettiği bir diğer şey ise ölüm ve diriliştir. Kavağın kuruması kutun gitmesini ve ölümü; tekrar yeşermesi ise yeniden dirilişi sembolize eder. Kavak, gerek Orta Asya destanlarında gerekse Anadolu masallarında adı sıklıkla geçen bir ağaçtır. Özellikle Anadolu masallarında ölüm ve yeniden dirilişle bağlantısı göze çarpmaktadır.
Ardıç ağacı; bütün Türk dünyasında bilinen, sevilen ve saygı duyulan bir ağaçtır. Örneğin Yakutların bugün yaşadıkları yerde ardıç bulunmamasına rağmen hala ardıç anlamına gelen 'arçın' kelimesi yaşamaktadır.
Ardıç, ateşle yapılan temizlemeyi ve kötü ruhlardan arınmayı temsil eder yani dumanıyla insanlar, ev, bahçe, ağıl ve akla gelebilecek her şey tütsülenir. Böylece insanların, hayvanların ve eşyaların üzerindeki şeytanın sembolü olan kötü ruhlar ve hastalıklar kovulmuş olur. Bu bakımdan ardıç, Tanrı'nın kutsal ağaçlarındandır. Özellikle Altay Türklerinde ardıç ağacının çok önemli bir yeri vardır. Herhangi bir dalının kesilmesi yasak olduğu gibi kuruyup düşen dallarının şifa için kullanılmak üzere toplanmasında bile uyulması gereken birçok kural vardır. Bu kurallara uyulmadığı takdirde ağacın istenilen şeye yardım etmeyeceğine inanılır. Yine Altay Türkleri arasında ardıç ağaçlarının yetiştiği yerde gürültü yapılmamalı, birine kötü davranılmamalı, kavga edilmemeli ve küfürlü sözler sarf edilmemelidir. Eğer bunlar yapılacak olursa yapan kişilerin kesinlikle bir hastalık ya da ölümle cezalandırılacaklarına inanılır.
Ardıç ağacına atfedilen kutsallık, Anadolu'nun bazı yerlerinde de görülmektedir. Örneğin; Sivas'ın ve Erzurum'un bazı köylerinde bulunan kutsal ardıç ağaçları yanında belli zamanlarda toplanılıp kurbanlar kesilmekte, yağmur duası etmek için de yine bu ağaçlar ziyaret edilmektedir. Altay Türklerinde olduğu gibi ağaca zarar verenlerin belaya uğrayacakları inancı buralarda da mevcuttur.
Çınar, aydınlığı ve yine Tanrı kutunu simgeleyen bir ağaçtır. Kökü, gövdesi, dallarının sağlamlığı ve uzun ömrü ile Türklerde devleti temsil eder. Birçok efsane ve söylencede adı geçer. Osman Gazi'nin göğsünden bir çınar ağacı çıkıp büyüdüğünü görüp Şeyh Edebali'ye anlattığı ve şeyhin Osman Gazi tarafından kurulacak devletin cihana yayılacağı şeklinde yorumladığı rüyası, buna en güzel örnektir.
Çınar, uzun ömrü temsil ettiğinden çınarla devletin bahtı arasında bağ kurulduğu gibi çınarla çocuklar arasında da bir bağ kurulmuştur ve çocukların uzun ömürlü olması, soylarının genişlemesi ve nesillerinin kıyamete kadar devam etmesi için aileler, yeni doğan çocuklar için çınar ağacı dikmişlerdir. Gölgeli ve ulu bir ağaç olduğundan çınar, ayrıca sığınılan Tanrı'yı ve Tanrı'nın yüceliğini temsil eder.
*Devamı bir sonraki yazıda.