TEŞEKKÜRLER UEFA
Türk kulüplerini yöneticilerin oyuncağı olmaktan kurtardığın için ve yerli, genç futbolcuların önünü açtığın için bir futbol...
Türk kulüplerini yöneticilerin oyuncağı olmaktan kurtardığın için ve yerli, genç futbolcuların önünü açtığın için bir futbol sever olarak teşekkür ederim.
Her şey naklen yayın ihaleleriyle başladı. Türk futbolu hak etmese de büyük bir ekonomik gelire kavuşmuştu, buna çok sevinmiştim. Artık kulüplerimiz basiretsiz, iş bilmez yöneticilerin elinden kurtulup kendi ayaklarının üstünde durabilecek ve Avrupa'da olduğu gibi futbolun içinden gelenler Türk futboluna yön verebilecekti.
Fakat olmadı. Bu sefer de bu büyük pastaya musallat oldular. Sonuç mu? Sadece üç büyükleri ele alırsak FB 600, GS 500, BJK 400 milyon dolar borç. Hem de bu kadar yüksek gelirlere rağmen. Karşılığında ise adaletsiz lig şampiyonlukları, Avrupa'da bir tek UEFA kupası ve 25 yılda iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar futbolcu çıkarabildi. Muhteşem tablo değil mi?
Kulüpleri bu kadar borç batağına sokmalarına rağmen mali kongrelerde el kaldırıp indirmeyle ibra edilip hiçbir yükümlülük altına sokulmadan görevlerinden ayrıldılar.
Peki bu paralar nereye gitti? Showa dayalı transfer politikaları uyguladılar. Güiza ve Van Persie gibi isimlerle uçuk kaçık sözleşmeler yaptılar. Delboscue gibi teknik adamlara sülalesine yetecek tazminatlar ödediler. Menajerlerin ceplerini doldurdular. Tabii bu olayların arasında da bir kısım paralar buhar olup uçtu. Federasyonun da yabancı futbolcu transferlerini serbest bırakmasıyla bütün sahalar onların oldu. Çünkü yerli futbolcu transferlerinde İzmir'de hapşurana Trabzon'da çok yaşa derler. Ama yabancı transferlerinde durum öyle değil. Bakmayın Galatasaray'ın Radu ve Stancu transferlerinin duyulmasına. Şayet Popescu Romanya'da ceza almasaydı bunlar su yüzüne çıkmayacaktı.
Gelelim Anadolu kulüplerine! Yayın ihalelerinden önce bir tek hedefleri vardı: Futbolcu yetiştirip üç büyüklere satmak. Hatta rahmetli İlhan Cavcav başkanımız 'Allah İstanbul takımlarına zeval vermesin' diyerek açık bir şekilde nasıl ayakta durduklarını belirtiyordu. Onların da gelirleri artınca futbolcu yetiştirmeyi bırakıp üç büyüklerdeki yönetici profiline dönüşüp onların politikalarını kendi kulüplerinde uygulamaya başladılar.
Artık tüm kulüplerimiz için deniz bitti, kara göründü. Ne yapacaklarını şaşırdılar ve utanmadan işi devletten yardım talebinde bulunmaya kadar götürdüler. Ağız birliği etmişçesine daha düne kadar yüzlerine bakmadıkları, şans vermedikleri yerli, genç futbolculara yönelip kurtuluşu onlarda aramaya başladılar. Elbette ki mecburiyetten. Eğer iş bu noktaya gelmeseydi 18 yaşındaki bir futbolcuyu oynatıp 11 milyon Euroya satabilirler miydi?
Antrenörlerimize ne demeli? Onlar da bu yöneticilere günü kurtarma adına çanak tuttular. Bugün işler tersine dönünce söylemleri değişti. Örnek mi? Göztepe maçından sonra Fatih Terim, 'artık genç ve kulübe para kazandıracak futbolcu transferleri yapacağız' dedi. Giray Bulak Hocamız ise '8 tane altyapıdan futbolcu aldık. Bireysel gelişimlerini sağlamak için özel antrenman programları uyguluyoruz' dedi.
Son yıllarda teknik adamlarımızdan bu kadar anlamlı ifadeler duymamıştık. Ben şimdi UEFA'ya nasıl teşekkür etmeyeyim. Antrenörlerimizi bile yetiştirici kimliklerine dönüştürdü.
Eğer UEFA'nın bu kılıcı kulüplerimizin tepesinde durmaya devam ederse –ki İnşallah eder- 5 yıla kalmaz Brezilya gibi futbolcu üreten ve satan bir ülke konumuna geliriz. Çünkü çok genç nüfusa sahip bir ülkeyiz.
Bu kadar kötü yönetilen kulüplerimiz içinde Altınordu kulübünü ayrı tutmamız gerekiyor. Mehmet Özkan Başkanımızın önderliğinde yaptıklarıyla tüm Türkiye'ye ders veriliyor adeta. Yaptıklarını ana başlıklarla anlatmaya çalışırsak:
*Kulüplerine menajer sokmayarak menajer oyunlarına gelmiyorlar
*Kendi yetiştirdikleri futbolcuları oynatıyorlar, sadece o yılın eksik mevkileri için transfer yapıyorlar
*Yabancı futbolcu oynatmıyorlar ve almıyorlar
*Her şeyden önemlisi önce iyi insan, sonra futbolcu yetiştirme felsefesiyle çalışıyorlar.
Şu anda bu sıfatlarıyla TFF 1. Ligini domine ediyorlar. Ne zaman ki Süper Lig'te, TFF'de, MHK'de adalet sağlanıp Avrupa'nın önde gelen ülkelerindeki ligler gibi doğru bir yapıya bürünecek, işte o gün Süper Lig'e de çıkacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!
Tam bir futbol aşığı olan Mehmet Özkan Başkanımız da şu anki sistemde Süper Lig'te olmanın bir anlam ifade etmediğini biliyor. Ve şunu da biliyor: TFF 1. Ligin büyük pastası olmadığından bu lige dokunulmadığı, naklen yayın hakları vs dolayı şampiyonlukların son haftaya kadar taşınmadığını, daha amatör ruhla oynandığını, bu yüzden şu an için TFF 1. Liginde kalmayı uygun görüyor. Başkanımızı ve ekibini tebrik eder, başarılarının daim olmasını dilerim.
Umarım tüm kulüplerimiz Altınordu modelini daha da geliştireke uygulamaya sokarlar ve Türk futbolunu daha saygın bir hale getirirler.