Tarikat, siyaset, ticaret ve istismar

Ahilik, Alevîlik, Babâîlik, Bâtınîlik, Bayramilik, Bektaşîlik, Câferîlik, Celâl'îlik, Halidilik, Halvetilik, Hurûfîlik, Işıkçılık, Kadirîlik, Mevlevîlik, Nakşibendîlik, Rufâîlik…...

Ahilik, Alevîlik, Babîlik, Btınîlik, Bayramilik, Bektaşîlik, Cferîlik, Cell'îlik, Halidilik, Halvetilik, Hurûfîlik, Işıkçılık, Kadirîlik, Mevlevîlik, Nakşibendîlik, Rufîlik…

Bir şekilde duymuşsunuzdur ama nedir, neyi savunduklarını ve neyin peşinden gittiklerini eminim benim gibi siz de bilmiyorsunuzdur.

Sakallı, sarıklı ve cübbeli birini gördük mü müritleri akla gelir. Bir de ellerinde asa varsa…

Sözlük anlamına baktığımızda 'tarik' kelimesi yol, 'tarikat' da yollar demektir. İslam dünyasında 'Allah'a ulaştıran yol' anlamında kullanılmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı'dan bu yana miladi 11'inci yüzyıldan bu yana izleri sürülür. Çoğu, önderlerinin adı ile anılır. Örneğin Abdülkdir Geylnî'nin yolundan gidenler tarafından oluşturulan tarikata Kadiri Tarikatı adı verilir. Abdulkadir Geylnî'nin soyundan gelen evlat ve torunlara da 'şerîf', 'şuref', 'seyyid' gibi isimler verilirmiş.

Mezhep kelimesinin de yakın anlamı vardır. Arapça, 'gitmek' fiilinden türemiş.

Tarikatın sözlük anlamı da şu şekilde: 'Bir dinin içinde, özellikle İslamlıkta tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan kollardan Tanrı'ya kendine özgü bir tarzda, ayrı tarzda ulaşma savında olan yollardan her biri.'

Mevlana, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi isimleri bilirsiniz. Hepsinin bir tariki yani yolu vardır ama insanların gönüllerinde taht kurmuşlardır. Bildiğimiz kadarı ile sırtlarını devletten beslenen vakıflara ve ihalelere dayamamışlardır. Hele hele adları, yurtlarda kalan çocuklarla hiç anılmamıştır…

İslamiyet'i ve Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek mi istiyorsunuz… Tek yapacağınız iş ya tam anlamı ile Arapça öğrenip kaynağından okuyacaksınız ya da o kaynakların ki hemen hemen hepsi Türkçeye çevrilmiş, onları bulup okuyacaksınız.

Yani yolunuzu, tarikinizi kendiniz bulacaksınız.

'Size yol göstereceğiz' diyen tarikatların ve onların içine düştükleri rezil durumu görüyorsunuz.

'Onca hacı hoca, hala tek doğru yolu bulamamışken vatandaş nasıl bulsun?' diye bir soru da sorabilirsiniz tabii. Onun yanıtı da size kalsın…

Bir de işin vakıf boyutu var.

Vakfın sözlük anlamı şu: 'Gerçek ve tüzel kişi veya kişilerin belirli bir mülk ve hakla belirli ve sürekli bir amaca tahsis edilmesi ile oluşan müessese.'

Eskiden bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmi bir yolla ayrılarak bir kimse tarafından bırakılan mülk veya paraya 'vakfiye' denmiş. Vakıfta amaç, insanların bir araya gelerek kendi imkanları doğrultusunda halka hizmet etmelerini sağlamak iken bugün şekil değiştirmiş, 'devletten nemalanmak' şekline dönüşmüştür.

Ben şahsen tarikatların kapatılmasına karşıyım. Kim hangi yolu izleyecekse izlesin! Ama 80 milyonun hakkının bulunduğu devlet ile aralarında kesin bir hat çekilmelidir.

Vakıflar için de aynı şeyi söylüyorum. Kim hangi vakfı kurup kime hizmet edecekse etsin ama bunu kendi ceplerinden yapsın…

Karşı durmamız gereken nokta şudur: Devletin arazileri ve kaynakları, her ne amaçla olursa olsun tarikat ve vakıflara tahsis edilmesin.

Gelelim laikliğe…

Laiklik veya laisizm, Fransızca kökenli bir sözcük. Özetle devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan düşüncedir.

Özetle devletin dini olmaz. Devlet, vatandaşları arasında din farkı gözetmez.

Laiklik, 'sekülerizm' olarak da bilinir. Türkçeye laiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilmiş.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda bireyler, sırtını devlete yaslamadan evrensel ve ulusal yasalar çerçevesinde istediği inanca sahip olabilir, istedikleri gibi ibadet hatta zikir edebilirler.

Gelelim istismara… 'Birinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme.'

Fikirlerinin taraftar bulmasından ürkülen gazeteci yazar Uğur Mumcu, 1993 yılında aracına bomba konularak katledilmişti. Bir kitabının adı 'TARİKAT SİYASET TİCARET' idi.

Turan Dursun ve Bahriye Üçok da istismarcıların tekerine çomak soktukları için 1990 yılının Eylül ve Ekim aylarında katledilmişlerdi…

Üçünden de geriye zenginlikleri değil, kitapları kaldı.

Bakmadan Geçme