Su krizi yolda değil kapıda

Geçtiğimiz günlerde, Küçük Menderes Sulama Birliği Başkanı Sayın Nadir Kuldal ile Beydağ Barajı ve bölgedeki sulama...

Geçtiğimiz günlerde, Küçük Menderes Sulama Birliği Başkanı Sayın Nadir Kuldal ile Beydağ Barajı ve bölgedeki sulama sorunları ile ilgili söyleştik biraz. Bu söyleşinin önemli bölümlerini gazetemizde de haber olarak okudunuz sanıyorum. Nadir Kuldal, 'Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama yağışlar bu düzeyde devam ederse önümüzdeki yaz aylarında susuzluk tehdidi yolda hatta kapıda' diyordu.

Ülkemizi su zengini bir coğrafyanın içinde sanıyoruz ama bilimsel veriler, durumun hiç de öyle olmadığını söylüyor.

Bizim çocukluğumuz, bahçe göçümlerinin son demlerine denk geldi. Eskiden yani daha bugünkü gibi sulu tarıma tam geçmemişken ovada incir ağaçları vardı… Ayvalar, narlar, çıtlık ağaçları…

Ovaya da traktörle değil, at ve eşeklerle gidilirdi. Öküz arabaları ile… Hatta 3-5 kilometrelik yollar yürünürdü. Köşe başlarında büyük çınar ağaçları, diplerinde de kuyular vardı. Susadıysanız 3-5 metre derinlikteki üstü açık kuyulardan delikli kovalarla su çeker, kana kana içerdiniz.

'Su sulamak' için de 'şeytan kovaları' ile 6-9 metreye iner, yarım günde Rus yapımı 'Çetin Altan' motoru bağlar, 3 ya da 4 inçlik sularla tarlalarınızı sulardınız. Sonraları 15, ardından 50 metre derinlere inmek zorunda kalındı. Şimdilerde sanıyorum 150-200 metrelerde su bulmak, büyük nimet.

Su sulamak, bizim buralarda deyimdir. Çapa çapalamak gibi…

80'lerde Kaymakçı'da şeytan kovaları ile su kaynağı arayan suculara bir iki yaz yardım ettim. Tabii günlük yevmiye karşılığında. Şeytan kovası dediğim de altında deriden açılır kapanır kapak olan 1 metrelik boru idi. Bu borularla yerdeki toprağı yavaş yavaş alarak çevresindeki dibi delikli büyük boruyu aşağılara salarsınız. Yer, katman katmandır. Su kaynakları, geçirgenliği olmayan bölümler arasında yer alır. Delikli kısım, yeraltındaki dereye geldiğinde orada durursunuz. Şimdilerde suyun yerini tespit için çatal dut çubuğu veya bakır çubuklardan da bahsediliyor ama ben gözümle görmüş değilim.

Günümüzde onların yerini büyük sondaj makineleri ve jeoloji mühendisleri aldı.

Belki hikaye anlattığımı sanıyorsunuz ama bu su işi ciddi…

Ve mutlaka denetlenmesi gerekiyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Gölcük'te idik. Takip edenler, yazdığımı bilir. Dikkatimi çeken, göldeki su seviyesinin düşüklüğü idi. Göl, her yıl bu mevsimde dolup taşarken hatta kuzeydeki tahliye deresinden Salihli yönüne verilirken bu yıl su seviyesini oldukça düşük gördüm.

Gölcük Mahalle Muhtarı Ferit Aynalı da doğruladı bu durumu.

Aynalı, 'Haziran ayına kadar dolar' dese de göldeki su seviyesinin geçtiğimiz yıllara göre düşük olduğunu söyledi.

Bölgemizde her geçen gün artan hayvan varlığı ve yem bitkisi olan silajlık mısır ihtiyacı, su sorununun gittikçe artmasına neden oluyor.

30-40 yıl öncesine kadar Kaymakçı'ya gelip giderken ovadaki ağaç varlığının da azalmaya başladığını fark etmiştim. Türkönü Mahallesi'ni geçtikten sonra 'kısık' adını verdiğimiz mevkiden sonra ova, nerdeyse orman idi. Şimdi oraları düzlendi, yolların kotları da yükseltiliyor ama akan suyu kalmayan Küçük Menderes Nehri'nin yatağı görünecek.

Korkarım 20-30 yıl sonra ovada ağaç kalmayacak.

Bence bu konuda ciddi çalıştaylar düzenlenmeli… Üretici örgütleri ile devletin yetkili organları, bir araya gelip önümüzdeki yılları öngörmeli ve çözüm noktaları konusunda yaptırım içeren kararlar almalı.

Küçük Menderes Barajı için 'Hayaldi, gerçek oldu' söylemleri daha yeni…

Ama yine korkarım bu baraj, plansızlık ve öngörüsüzlük nedeniyle gelecek kuşaklara ölü yatırım olarak kalacak.

Bakmadan Geçme