Sosyal bir varlık olarak insan!
Sosyal medya olarak adlandırılan elektronik haberleşme araçları, hayatımıza iyice yerleşti. Bilgisayar ve TV gibi işlevleri bulunan...
Sosyal medya olarak adlandırılan elektronik haberleşme araçları, hayatımıza iyice yerleşti. Bilgisayar ve TV gibi işlevleri bulunan 'akıllı' telefonlarımızı elimize aldığımızda hemen bu e-sosyal medyada ne var ne yok öğrenmeye çalışıyoruz. Artık telefonu elimize aldığımızda kim ne paylaşmış, bize herhangi bir mesaj/ileti gelmiş mi gibi merakımızı giderdikten sonra günlük işlerimize koyuluyoruz.
Çoğu insan, eve ilk girdiğinde bilinç dışı bir hareketle hemen TV'ye uzanır ve düğmeye basar. Hareketli ve gürültülü bir yaşam tarzına alıştık gibi. Beyin, evde bir sesin olmasını istiyor gibi. TV ya da radyo; evde bir sesin olmasını istiyoruz gibi.
Sosyalleşmek, insan arasına katılmak gibi bir şey aslında. 'İnsan, toplumsal bir varlıktır' demiş filozoflar. Sadece insanlar mı? Doğadaki bütün canlılar birlikte yaşıyor. Bir ağaç bile türünün tek örneği olarak başka ağaçlar içinde yaşamakta zorlanıyor.
Sosyalleşmek, şimdilerde bir akıllı telefon cihazı sahip olmakla eşdeğer gibi görülüyor.
Sosyalleşirken de farkında olmadan açılıp saçılıyoruz. Yanlış anlamayın, bu açılıp saçılma giysilerle ilgili değil. Yani her yaptığımız, artık daha rahat biçimde başkaları tarafından izlenebiliyor. Tabii paylaştığımız ölçüde…
Sosyal medyanın kökeni ve kaynağı biliyorsunuz ABD. Yanlış bilmiyorsam bu teknoloji, ABD tarafından kontrol ediliyor. Örneğin, siz diğer odadaki kızınızdan 'whatsapp' aracılığı ile bir kahve mi istediniz. Bu istek, kızınıza ulaşmadan ABD'ye kadar gidiyor. Böyle olunca da her şeyimiz kontrol altına alınmış oluyor.
Gün gelecek, hangi gün, hangi saatte ne yaptığımız saniye saniye bilinecek!
Amerikalılar ya da başka bir teknolojik güç, bu sosyal medya aracılığı ile toplum olarak nelerden hoşlandığımızı ve nelere sinirlendiğimizi biliyor olacak. Bu tepkilerimiz çerçevesinde de toplumsal reflekslerimizi kontrol altına alabilecek. Binlerce insanı sokağa dökebilecek örneğin!
Hadi canım sende demeyin. Şu an bile sahte hesaplarla yönlendirmelerde bulunabiliyor, insanların siyasi tercihlerine etki edebiliyorlar.
'Filanca kişi, filanca yerde şunu demiş! Ne diyorsunuz?'
Sahte fotoğrafları, görüntüleri ve konuşmaları gerçekmiş gibi algılayacağız.
Demiş mi dememiş mi yoksa o konuşma cımbızlanmış mı öğrenene kadar iş işten geçiyor.
Örneğin; geçenlerde kız ve erkek çocuklarının ergenliği ile ilgili gerçekten çağdışı bazı açıklamalar yapıldı. Benzerleri ve daha kötüleri, zaman zaman yapılıyor. Ve bu sosyal medyadan da büyük tepkiler görüyor…
Geçtiğimiz cuma günü TV'lerden de yayınlanan Cuma hutbesinde bu 9 yaş konusu ele alındı. Haberlerde, 'Diyanet'ten internet sitesindeki 'Kızların 9, erkeklerin 12 yaşında büluğ çağına geçtiği' ve 'Büluğ çağına geçenlerin evlenebileceği' ifadelerinden sonra Cuma namazında hutbe okutma hamlesi geldi' başlıklı haberler yer aldı. E-sosyal medyada da büyük bir kampanya başlatıldı. Kimi gazeteler, kızların kapanma partisi yerine diyanet kapanma partisi yapsın başlıkları attı.
Neyse ki gelen açıklama ile bu yaş olayına da bir güncelleme yapılmış oldu.
Düşünsenize Cuma hutbesi, artık TV'lerden canlı olarak yayınlanıyor. Yani yakın zamanda insanlar Cuma hutbelerini TV'lerden dinleyebilecekler. Hemen eleştirdiğimi düşünmeyin. Bu, şu demek olacak: Adam, hutbeyi camide dinlemek yerine TV'den, hatta cep telefonundan dinleyecek. Açacak feysbuk sayfasını, canlı canlı dinleyecek.
Hoş, her gün siyasi hutbeler dinliyoruz ya!
Şimdi bu tartışmadan çıkıp yine konumuza dönelim.
Artık partiler bile işlevini kaybetmeye başladı. Ve mitingler…
TV'lerde her gün konuşma olanağı bulan siyasi temsilciler, neden çağdaş insanlar gibi karşılıklı tartışmaktan kaçınır da milyonlarca liranın masraf edildiği, binlerce insanın emeğine ve zamanına neden olan mitingleri tercih eder ki!
Ben bu sorunun yanıtını biliyorum da sizin de biraz düşünmenizi ve kafa yormanızı istiyorum.
Yakın zamanda bu partilerle mitingiler de 'out' olacak. Teknolojiyi en iyi kullanan, en büyük seçmen kitlesine sahip olacak.
Bakın, son dönemde Ortadoğu'da gelişen olayları inceleyin. Öfke patlamalarının hemen hepsinde e-sosyal medyanın etkisi büyüktür. Bunu egemen güçler de bildikleri için bu tür durumlarda en akla gelen çözümlerden biri e-sosyal medyayı yavaşlatmaktır.
Yazı uzamadan keselim.
Hani 'fala inanma falsız da kalma' demişler ya e-sosyal medyaya karşı mesafeli yaklaşalım. Her gördüğümüze ve okuduğumuza inanmayalım. Kaynağını araştırıp doğru mu yanlış mı iyice öğrenelim. Öfkelerimizi yatıştırmasını, aklı ve mantığı çalıştırmasını bilelim.
Yoksa gidişat, iyiye doğru değil.