SİLKELENİN VE KENDİNİZE GELİN!
Bil ki evladının yaptığı bütün terbiyesizliğin sebebi sensin! Bugün ikimayısikibinondokuz günlerden Perşembe, kimilerinin bir günlük tatil...
Bugün ikimayısikibinondokuz günlerden Perşembe, kimilerinin bir günlük tatil sonrası ilk iş günü, kimileri için de rutin iş günü. Herkese bol kazançlar dileyerek başlamak istiyorum. Bugün ki köşeme.
Pek kıymetli okuyucu dostlarım, sizlerden önemle rica ediyorum. Evlatlarınıza sahip çıkınız, onların yetişmesinde sizi örnek aldıklarını unutmayınız. Onların yanında eşinize saygıda kusur etmeyiniz. Harama el uzatmayınız. Dedikodu yapmayınız. Aile büyüklerine sahip çıkınız. Yalnızlık onların kaderi olmasın. Az kazanın, az giyinin, az gezin ama bunların da fazla olabileceğinin düşüncesini çocuklarınız ancak çalışmaktan geçtiğini bilmeli. Arkadaş olmaya çalışsanız da ebeveynler olarak mesafeniz olsun.
Hataları affedin ancak aynı hatanın mükerreri sonucunda tekrar tekrar sizin iyi niyetinizi suiistimal ettirmeyiniz. Güvenin ancak kontrolü ve takibi elden bırakmayınız. 'ben sana değil çevreye güvenmiyorum'sözünü hepimiz biliyoruzdur. Bana göre yanlış. Eğer evladımızın yanlışını görüp de onu kırmamak adına çevreyi kötülüyorsak, en büyük hatayı yapıyorsunuzdur. Biliniz. İyi şeylerde ödüllendirdiğiniz evladınızın. Yaptığı kötü şeylerden de utanmasını, mahçup olmasını, yüzünün kızarmasını görünüz. 'benim kızım yapar' 'benim tek oğlum var istediğini yapacak elbette' diye saçma sapan ebeveyn ukalalıklarına girmeyiniz.
Peki niye? Sanene arkadaşım seni ne ilgilendirir derseniz de olmaz! Neden mi? Çünkü her hatasını savunduğun kızın ya da oğlun, bir başkasının hayatını rezil etmeye müsait bir aday olarak büyüyecektir.
Doğru ve yanlış bazı durumlarda göreceli olabilir ancak toplumun (eski edepli toplumun diyelim) değişmez terbiye kuralları vardır. Bunların aşılması, aşılmasının dikkate alınmaması demek işte bugün ki sapıkların, karısını-kız arkadaşını öldürme hakkını kendine gören caniler ve önüne gelene, yaşlı çocuk hayvan demeden tecavüzcü ş..sizlerin ortaya çıkması demek.
Bir kere insana sevgi ve saygıyı öğreteceksiniz arkadaşım. Eğer evinizde kız evladınız varsa, onunla bir tık daha fazla ilgilenip, hayata en doğru şekilde hazırlanmasını sağlamalısınız. Bir kere size yalan konuşmaması gerektiğini bilmeli. Terbiyenin okumakla tahsille alakalı olduğunu sanmamalı. Okumak etrafınızda sizin davranışınızı duruşunuzu kendinize olan güveninizi belirler ki onu da eğitimle kendini geliştirenlere mahsustur. Yoksa iki kere ikinin kaç ettiğini bilmek ona mevki kazandırmanın ilk basamağı olsa da o evlada ailesi edep haya ahlak saygı vicdan ve merhamet gibi benzer duygularından birini dahi veremezse, iki kere ikinin dört etmesi çok da önem taşımaz.
Evladınızla yakın olun ama sizi avucunda keklik gibi görmesin. Evladınızla dertleşin, her şeyi sizinle paylaşır durumda olsun ama sizi kullanamasın. Kız çocukları, ah evet kız çocuklarını daha çok eğitiniz. Çünkü onlar bulundukları evdekileri yetiştiren tek unsurdur. Baba taşıyıcıdır bir nevi ama anne eğiten, yetiştirendir. O yüzden erkek evlatlarınızı da iyi yetiştirin ki eşine sevgi ve şefkatle yanaşsın, sevgi ve ilgiye aç olmayan annenin eserine siz bile şaşar kalırsınız. Annelerin hepsi sanatçıdır. Yeter ki eşleri saçını okşasın ve sevsin.
Hatırlıyorum da, daha ilkokul zamanlarımda rahmetli babamla hiç unutamayacağım bir çok anım oldu. Ders aldığım, düşündüğümde utandığım ama şimdiye baktığımda mangal gibi yüreğe, boyun eğmeyen bir zihniyete sahip olmamın mimarlarındandır. İyi ki öyle bir ailede büyümüşüm. Şükür!
Rahmetli babam Karadeniz'in hatırı sayılı esnaflarındandı. Ve ailesini en iyi şartlarda yetiştirmiş. Onca varlığın içinde ne şımarmamıza izin vermişlerdir. Ne de bununla arkadaşlarımızı ezmemize. Babam 'hayatınız boyu kul hakkı yemeyin, ben boğazınızdan haram lokma geçirmedim. Sizler de evlatlarınız olduğunda asla yapmayın' diye hem bana hem de ağabeylerime arada nasihatler ederdi. Hatta ben bunu dost ortamlarında hep anlatırım; yörenin zengin esnaflarından olduğu için (düzeltiyorum, o gün ki cahil aklımla düşündüğüm durumdur bu) mağazaya gelen kişilerin isteklerini babam kabul etmez, kızı ya da annesini bir kenara çekip; bak kızım şimdi bunları alacaksın ama bu borca yine siz gireceksiniz, gel sen 8 bilezik yerine 3 tane al, beş metre kordon (Trabzon'un kendine has burma bileziği ve kolyesi vardır. Bu kolye de metreler nezdinde satılır; 1 metre, 3 metre, 5 metre gibi ve adına yöresel ağızla 'kordon' denir.) yerine 3 metre al ya da iki hasır bilezik (yine Trabzon a has ince işçiliği olan bilezik türüdür.) yerine 1 bilezik al gibi nasihatler ederdi. Erkek tarafı da mağazadan ayrılırken, babamın elini öpecek gibi davranırdı.
Onlar gittikten sonra babama kızıp 'belki Türkiye'nin en fakir kuyumcusu biziz derdim (hadsizce, cahilce ve şimdi düşünüyorum da ne de utanılası bir kelam eder mişim meğer)
Bir yere alışverişe giderdik, hiç unutmam annem sadece bir şey alacaksın kızım, der. Diğer beğendiğimi bana göstermeden alır. Yaptığım ilk güzel harekette beni onunla ödüllendirirdi. Sonra komşumuz çok sıkıştığı için evini satmaya kalktığında ki ölü fiyatına ve üstelik annem ev çok güzel kaçırmayalım dediğinde de 'ağlayanın malı gülene hayır etmez. Emeklerle yaptığı evi düşük değerinde almak bize yakışmaz. Ben ona yardım ederim ama evini almamı isteme' diye eşini tersleyen bir aile babasına sahip bir evlat olarak yetiştim.
Sizler de böyle olun demiyorum bu çok saçma olur. Ama en azından evlatlarınıza örnek olmaya çalışın. Ve lütfen silkelenin ve kendinize gelin. Karını ya da kocanı ilgisizlikle ya da saygısızlıkla cezalandıracağım derken, evinizin içindeki o çocuğu da öyle biri haline getiriyorsunuz. Çocuklara laf etmeden önce, kendimizi düzeltelim rica ediyorum. Her şeyin odak noktası biziz. Ve insanlar bizim aynamızdır. Özellikle aynı evi paylaştıklarımız.
Tanrı, yüreğindekini beyninde güzelleştirip, kelamını şiir tadına dönüştüren gerçek dostlarla karşılaştırsın inşallah.
Sevgiler