Şekerpare…
'Söz uçar, yazı kalır' demiş eskiler… Yazı yazmak, tarihe bir çentik atmaktır. O attığınız çentik, havaya...
'Söz uçar, yazı kalır' demiş eskiler…
Yazı yazmak, tarihe bir çentik atmaktır.
O attığınız çentik, havaya mı suya mı atılır bilemem ama geri dönüşü yoktur artık, yazılmıştır. Mürekkep, hokkaya tekrar girmez.
Yazmazsınız, yazdırmak isterler; yazarsınız, değeri bilinmez…
Değerbilmezlerle uğraşmak zordur.
Herkese şekerpare olamazsınız. Çünkü kimileri tatlı sevmez!
Son zamanlarda şekere karşı olumlu bir duyarlılığın oluştuğunu söyleyebiliriz. Açık söylemek gerekirse Prof. Dr. Canan Karatay'ın ısrarlı TV programları, bu konuda epeyce bir yol kat etmemize neden oldu. Öyle ki Karatay diyeti diye bir deyim oturdu dilimize. Karatay diyetinde şeker ve un yok.
Karatay diyetinde sağlıklı yağ, protein ve karbonhidratlar serbest. Karatay, 'Sabahları kuvvetli ve proteinli kahvaltı yapılması şart' diyor. İki öğün öneriyor ve 'Günde üç öğünden fazla yemek yenilmemeli, ara öğünler kalkmalı' diye de devam ediyor.
'Her gün 2-3 litre sıvı almaya dikkat edilmeli, yani idrar rengi açık olmalı.'
'Akşam saat 20.00'den sonra hiçbir şey yenilmeyecek.'
'Her gün veya akşam, en az 40-60 dakika yol yürümeli ya da en az 40-60 dakika sevilen bir fizik aktivite yapılmalı.'
'Yemeklerde soğuk sıkım sızma zeytinyağı veya doğal tereyağı kullanılmalı.'
'Bol sirkeli, az tuzlu ev turşusu yapılarak tüketilebilir.'
'Yediğiniz her şey, mevsimsel yani doğal olmalı'
'Katkı maddesi içeren ve işlenmiş hiçbir şey tüketilmemeli.'
'Her türlü tahıl unu ve bunlardan yapılmış gıdalar (Ekmeğin her çeşidi) ve her türlü şeker, şekerli her türlü gıda, her türlü tatlandırıcı ürünler tüketilmemeli.'
Şekerin M.Ö. 500 yılından itibaren Hindistan'dan dünyaya yayıldığı yazılıp çiziliyor.
Batı dillerine de Farsça'dan doğru yayılarak yerleşmiş. 9. yy'dan itibaren İspanya'dan Arapça biçimiyle alınmış. Arapça sukker, Fransızca sucre, İngilizce sugar, İtalyanca zucchero, Almanca zucker…
Uzmanlar, şekerin zararlarını sıralıyorlar her gün. Şekeri gerçek bir bağımlılık olarak ifade ediyorlar.
İngiltere Sağlık Bakanlığı, şekere karşı ilgiyi azaltabilmek için fazla şekere karşı bir 'şeker vergisini' bile gündeme getirmiş. Uzmanların ifadelerine göre aslında vücudun şeker ihtiyacı yokmuş.
Şeker; un, yağ, ceviz, fıstık, kaymak gibi besinlerle karıştırılıp kalori değeri çok yüksek tatlılar yapılır. Tatlı ve şekerlemeler zevkle, sevilerek yenir. Böylece kişi, farkında olmadan harcadığından fazla kalori alır ve bu da çağın hastalığı sayılan obeziteye neden olurmuş.
Hiç şeker tüketmesek bile vücudumuz buna ihtiyaç duymazmış. Vücut, şeker ihtiyacı hissettiğinde bunu diğer gıdalardan üretebilirmiş.
Peki, şeker ve un olmazsa biz nasıl doyarız! Onu yeme bunu yeme! Ne yiyeceğiz?
İşte bu da sayfalarca tutacak bir yazı olur ki bu, benim uzmanlık alanım değil…
Ben bu yazı ile iki şeyi hedefledim:
Bunlardan ilki, kimseyi üzmeyecek bir yazı yazdım diyecektim ama tatlıcılarla fırıncıları sinirlendirecek hatta dava bile açtıracak yazı oldu. Olur ya 'İşlerimizi sekteye uğrattı' diye dava açılabilirler!
Ama Canan Karatay, her gün basın yayın organlarına çıktığına ve ben de ondan alıntı yaptığıma göre rahat olabilirim.
İkinci amacım da bir konuya dikkat çekmek istedim.
Dedik ya, şekere karşı belli bir duyarlılık oluştu diye. Fakat hala kahveciler bu duyarlılığa erişemediler. Çaylar, hala iki şekerli geliyor ve eğer müşteri çayı şekersiz içiyorsa o iki şeker de çaydan dökülen suyla eriyip gidiyor.
Bence artık bütün şekerler kağıt içinde getirilmeli hatta özellikle 'Şeker ister misiniz?' diye sorulmalı.
Gelelim şekerpareye… Bir tür tatlı. Güzel insanlar için benzetme sanatıyla birlikte kullanılır. Şekerpare de dilimize Farsça'dan yerleşmiş: Şeker parçası ya da şeker tanesi anlamında.
Gece 23.00'ten sonra gelen telefonlar insanı uykusundan ve huzurundan edebilir. O yüzden telefonlarınızı ya kapatmalı ya da sessize almalısınız.
Akşamları da şekerpare yemekten kaçınmalısınız…
Bir yazı yazarsınız dostlarınız 'şekerpare tadında' derler…
Ama şekerparenin tadını bilmeyenlere bunu anlatamazsınız.
Yazı yazmayı bıraksak mı ne!