Sabun köpüğü
Seksenli yılların sonuna doğru Türk insanı, renkli televizyonla tanıştı. Siyah beyaz bir ekran, birden renkleniverdi. Ardından...
Seksenli yılların sonuna doğru Türk insanı, renkli televizyonla tanıştı. Siyah beyaz bir ekran, birden renkleniverdi. Ardından insanlar, televizyonda ikinci bir kanalla tanıştılar. Derken bir üçüncüsü, dördüncüsü derken özel kanallar…
Sanırım seksen sekiz yılıydı. İnsanımızı sanki altına zamk dökmüşçesine televizyon başına kilitleyen Brezilya dizileri.
Mariannalar, Elizabethler ve diğer güzel kızlar… Son derece yakışıklı erkekler. Aralarında bin bir türlü entrikalar…
İyi kızlar, çirkef kızlar…
İyi kurulu oyun düzeninde sabun köpüğü dizilerdi bunlar.
Yıllar geçti.
Yıllar geçti.
Yıllar geçti.
Masallardaki gibi 'az gittik, uz gittik, döndük ardımıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmemişiz.'
Sabahın ilk saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar süren gündüz kuşağı televizyon programlarında ne entrikalar, ne dümenler… İnsanın ağzı açık kalıyor.
*
Zeytinlik Caddesi'ni çok kullanan insanlardan biriyim. Geçen hafta ne zaman karşıdan karşıya geçmek istesem, gelen araç mutlaka yol veriyordu. Ben de şaşkınlık içinde karşıya geçiyordum. Ne de olsa pek alışkın sayılmayız yayalara yol vermesine…
Bir sihirli dokunuş…
Mutlak öyle bir şeydi. Bir iyilik perisinin sihirli değneği dokunmuş olmalıydı sürücülere.
Belki de nazar…
Bu hafta durum, tam tersi istikamette devam ediyor. Yaya geçidine geliyor ve başlıyorsun geçen arabaları saymaya…
Bir,
İki,
Üç,
Dört,
Beş…
Duran var mı yaya geçidindeki yayaya? Benimki de soru mu? Yok elbette. Araçların ardı arkası kesilince geçiyorsun.
Anlamadığım nokta şu:
Hiçbir işine, randevusuna zamanında gitmeyen insanların trafikteki bu acelesi nedir?
Yürüyene biraz saygı.
Sevgi, dostluk ve umutla.