ÖZDERE GÜNLÜĞÜ-4

İnternet sorunu /5 Ağustos Pazartesi Komşudan ortak kullanım da fayda etmedi. Çözümü, yeni bir hat almakta...

İnternet sorunu /5 Ağustos Pazartesi

Komşudan ortak kullanım da fayda etmedi. Çözümü, yeni bir hat almakta bulduk. Artık gönlümüzce kullanıyoruz. Ama bu sorun, yazları nüfusu çok artan tüm kıyı kentlerinde geçerli. Telekom, kalıcı bir çözüm üretebilmiş değil daha. Ne zamana kadar çekeceğiz?

Kazma Kaz Dağları'nı/ 6 Ağustos Salı

'Tanrı yalvarsa da memleketin tek karış toprağını verme!'

Cengiz Han-Moğol İmparatoru

İhanet-Kesene değil kestirene bak! / 7 Ağustos Çarşamba

İlk başlık, Kanada'daki Özbay Melainie'nin. İkincisi benim. Çok kolaylıkla rotamızı kaydırırlar ya! Orman değil, salt bir ağaca odaklanırız ya! Onunla ilgili. Buyurun konuk yazara:'Yaklaşık 34 yıldır Kanada'da yaşıyorum. Burada bahar geç gelir. Ağaçlar, Mayıs ayının sonunda çiçek açarlar. Yalnız bir ağaç vardır, bizdeki kardelen gibi…Nisan'ın sonunda çiçek açar. Eksi derecede bile zamanı gelince çiçeğini açar.

Bundan yaklaşık 25 yıl önce bir cumartesi günü öğle yemeği için bir restorana gidiyorum. Hava güzel, artı 14 derece… Mayıs ayının ilk haftası… Şehir içinde çoktur, kısa boylu geniş saçaklı bir ağaç. Çiçekleri o kadar güzel açmış ki… Ağaçtan bir dal kırdım, elimde restorana götürdüm. Sık gittiğim bir restorandı. Cumartesi günleri tavuk kanadıyla bira günleri olur. Ben de iki haftada bir uğrardım. Garson kızlar beni tanırlar, her gidişimde tebessümle karşılarlardı. Üniversite öğrencisi kızlar, çiçeği elimde görünce tebessümle karşılamadılar. Dışarıda balkona oturdum. Bira ve tavuk kanadı söyledim. Balkonda oturanlar da çiçeğe doğru baktılar, anlayamadım. Garsonlardan biri ya da müşterilerden biri telefon etmiş olacak ki 20 dakika geçti, çiçek masanın üzerinde. Belediyeye ait çevre koruma arabası geldi, park etti. İçinden 35 yaşlarında bir adam çıktı, gülümseyerek bana geldi. Masadaki çiçeğe baktı. Nezaketli bir şekilde 'O çiçeği alıp arabama gelir misiniz?' dedi. O zaman anladım. Bu çiçeği dalıyla kırmak yasak. 'Mahkemeye mi gitmek istiyorsun, yoksa para cezası mı vereyim?' dedi. 'Ne kadar para cezası?' dedim. Bir metre çıkardı ve dalın boyunu ölçtü. Yaklaşık 40 cm. '40 dolar yazacağım' dedi ve yazdı. Pazartesi günü 40 doları belediyeye ödedim.

Kendi ağacının dalına dokundurmayan Kanadalı, bizim Kaz Dağları'nı dümdüz ediyor. Hem de siyanürlü altın arıyor, insan sağlığını tehdit ediyor. Bunlar, 40 cm ağaç dalı için ceza kesiyor. Bizimkiler de bizim dağlarımızı bunlara peşkeş çekiyor. Bizimkiler gelsin, bunların iki ağacını kessin. Tere iki kazma atsın. Ağacı da kazmanın sapını da adamın kı.ına sokarlar…'

Hep eleştirmek mi? Başarı öyküsü yazmak mı? / 8 Ağustos Perşembe

Bir karikatürle kestirmeden topluma mesajınızı iletebilirsiniz. Bunu en iyi yapanlardan biri de Behiç Ak'tır. Cumhuriyet Gazetesi'ndeki ürünleri derin anlamlar, kestirmeden değerlendirmeler, eleştiriler içerir. Her biri üzerinde uzun uzun karikatür düşündüğüm olur. Hatta kesip sakladıklarım da vardır. İşte bunlardan birisi de çalışma masamda, tam karşımdadır.

Yaşama bakışımı ifade eder.

İki kişi konuşmaktadır. Birincisi, 'BAŞARISIZLIKLARI mükemmel bir şekilde eleştirdim… Niye bana oy vermedin?' diye sorar. Diğeri ise, 'Ama benim BAŞARI ÖYKÜSÜNE ihtiyacım var' karşılığını vermektedir.

İşte bu kadar basittir hayatın, siyasetin şifresi. Öyle çok laf kalabalığına, ebeliğine gerek yoktur. Ha bire eleştirmenin de sınırı vardır. Örneklerle inanır halkımız. Gözüyle göremediğine pek değer biçmez. Ütopyaların gerçekleşmişi çekicidir.

Somuttur hayatının şifresi. Elle tutulan, gözle görülendir.

Halkın önderi olmak isteyenler, bu halkı yönetmek isteyenler o zaman şunu kesinlikle u-nut

ma-ma-lı-dır: Başarılı örnek yaratan, uygulayan, ortaya koyan olmalı ve olunmalıdır.

Gerisi hava-civadır halkımız için…

İğreti pazar / 9 Ağustos Cuma

Her cuma, Çukuraltı Camii'nin önünde pazar kurulur. Öyle donanımlı değildir. Gölgeliği yoktur. Namazdan önce ve sonra cemaat, kapış kapış alışveriş yapar. Balıkçı Nevzat, demirbaşıdır ve tektir. Üretici; kara üzüm, karpuz, kavun… getirir. Aracısız satar. Komisyoncuya koklatmaz. Tazedir her zaman. Tam kurulmadığından iğreti pazar diyorum.

'Bir dönem sona ererken'/ 10 Ağustos Cumartesi

Günümüzü değişik yazarların değerlendirmeleriyle özümsemek isterim. Bu nedenle ulusal-yerel pek çok köşe yazarına konuk olurum. Tayfun Maro da onlardan biridir. Dün www.egedesonsoz.com'daki yazısını değerli buldum, paylaşıyorum:

'Türkiye'de siyasal yaşam, milenyumun şafağında önemli bir değişim geçirdi. Merkez sağ dağıldı. Muhafazakarlar, liberaller ve İslamcılar, İslamcı hareketin liderliğinde, AKP çatısı altında birleştiler.

Ve bu yeni siyasal oluşum iktidara gelirken Erdoğan'ın öncülüğünde, merkezi çevreye açacağına dair güçlü bir algı yarattı. Açılım politikasıyla Kürtleri ve 'Yetmez ama evet' diyen sosyalistleri yanına aldı. Liberaller zaten oradaydı.

İki binli yılların ilk çeyreğine damgasını vuran bu yapı, 2016 yılından itibaren istikamet değiştirdi. Kürtler, liberaller, sosyalistler desteklerini çektiler. Gülen cemaati tasfiye edildi. Onlar gitti, MHP geldi. Yerli ve milli mahreçli bir dönem başladı.

Ve son olarak yerel seçimlerde görüldü ki 'iktidar grubu' ile 'İstanbul burjuvazisi' arasında hayli soğuk rüzgarlar esiyor.

'Batı eğilimli İstanbul burjuvazisi ve seküler toplum' ile 'Doğu eğilimli İslamcı sermaye grupları, İslami toplum', Doğu-Batı hattında, Millet ve Cumhur ittifaklarını oluşturdu.

Ayrışma sonucu, yerel seçimlerde İstanbul'da İmamoğlu'nun 'Bir lider mi doğuyor?' diye sordurtan yükselişi ve metropollerde muhalefetin iktidara gelişi; İslami toplumdan seküler topluma yönelişin öncülleri olarak dikkat çekiyor.

Ankara'da Doğu Türkiye'sinin liderliği ile İstanbul'da Batı Türkiye'sinin liderliği arasında süren zorlu mücadele, ekonomide, siyasette ve dış politikada kendini göstermeye başladı.

Öyle ki iktidar grubu, Suriye sınırında ve Doğu Akdeniz'de beka sorununa gerekçe hazırlıyor.

Doğu-Batı ekseninde derinleşen ayrışmaya amacını aşan anlamlar yüklemek yerine; kapitalist sistemin kendi içinde bir hesaplaşma olduğunu kabul etmekte yarar var.

Emperyalizmi orasından burasından çekiştiren solcuların, milliyetçilerin veya İslamcıların siyasal konumlarına mazeret araması, hiç inandırıcı gelmiyor.

Nihayetinde Türkiye'nin bir kere daha dünya kapitalist sisteminde alacağı yerin belirlenmesi söz konusu…Doğu'da veya Batı'da…

Ne ki bu değişim sürecinde İzmir ne yapar, onu kestirmek çok zor. Gelişmeler karşısında ziyadesiyle yerel kalan İzmir'de siyasetin ülke gerçekleriyle bağları hayli zayıf.

Erdoğan yönetimine direnmenin yarattığı muhalif iklimi yanlış okuyan CHP İzmir'in hataları, İzmir'i hiç de hak etmediği biçimde siyasal alanda gerilere düşürebilir.

Şimdiki halde İstanbul'da başlayan muhalefet hareketine destek olmak, eklemlenmek, seküler toplumun geleceği için en doğru tercih gibi görünüyor.

Bundan böyle siyaset, '50+1'e göre şekillenecek.

Referandumda 'Hayır' diyenlerin bir araya gelerek 'Ortak Program' talebini dile getirmesinin koşulları oluştu. Bu, üzerinde tartışmaya değer bir konudur.

Saray'a gönderilecek kişinin yapacaklarının 'ortak program' ile belirlenmesini talep etmek için çok fazla neden var.

Ayrıca Ortak Program, toplumsal mutabakat için izlenecek yol konusunda zihinleri açabilir.

Ve İzmir, sosyal yapısı itibariyle, gerek 'ortak program' gerek 'toplumsal mutabakat' oluşumunda önemli katkılar yapmaya muktedirdir.

Dünyada ve ülkede esen değişim rüzgrlarının sert fırtınalara dönüşme potansiyeli var. İslamlaştırma politikalarının ülkede yarattığı travmalarla anılan bir dönem kapanırken uzlaşma kültürüne fazlasıyla ihtiyaç duyulacak.

Dolayısıyla sosyal demokratlara çok iş düşecek.

Dahası burjuvazinin bu ülkeye ve Cumhuriyet devrimine borcu var.'

Can Yücel'e göre bayram / 11 Ağustos Pazar

Yaşamak Bayramdır

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan…

Görmenin nasıl bir Bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık…

Sızlamayan her organ, hele de burun direği Bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp 'Çok şükür bugünü de gördük' diyebilmek…

Sevdiklerinle geçen her gün Bayramdır. Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak Bayramdır.

Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kabuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek Bayramdır.

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek Bayramdır.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne Bayramdır.

Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak Bayram…

Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek Bayramdır.

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller Bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi Bayramdır…

Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz Bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne Bayram…

Güne gülümseyerek başlamak Bayramdır. 'İyi ki yanımdasın' Bayram, 'Her şeyi sana borçluyum' Bayram…

'Hiç pişman değilim' Bayram…

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek

akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek Bayramdır.

Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek

yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek Bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek Bayram…

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz Bayram olur.

Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, Bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.

Her gününüz Bayram olsun…!

Bayramınız kutlu olsun!

'Yine o sağcı!'-1 / 12 Ağustos Pazartesi

'AKP bir siyasi parti değildir, teokratik monarşiyi savunan Anayasa'ya aykırı bir örgütlenmedir.'

Prof. Dr. Örsan Öymen

Yeniçağ gazetesi, -Cumhuriyet, BirGün, İzmir 9 Eylül, www.egedesonsoz.com, www.izgazete.net, www.odatv.com yanında- her gün okuduğum bir yayın. Servet Avcı, değerli bulduğum bir köşe yazarı. Üç gün boyunca bugünkü yazısını bölüm bölüm aktaracağım. Kafamdaki dağınıklığı giderdiği için binlerce teşekkür Avcı'ya… Siz de okuyun, yararı olacaktır…

'Sağcı kafa, normalleştirmeyi ve kutsamayı sever… Evvelce eleştirdiği ne varsa, şimdi kendisi veya tabi olduğu yaparsa, tam aksini büyük bir afiyetle savunabilir, hiç utanmaz…

Başı dara düştüğünde demokrasiyi savunur ama güç eline geçtiğinde demokrasi işleri yavaşlatan, ülkenin ileri fırlamasını engelleyen bir tıkaçtır… Dolayısıyla başkasına ait tek adam rejimleri çok kötüdür, tek adam bizdense fevkalade iyidir, mukaddestir, mübarektir!..

Başkası soyarsa mutlaka kendine soyar… Oysa sağcının hırsızı, inandığı değerlere hizmet etmektedir, faydalı işler için kendisini adeta kurban verir! Yani solcu hırsızlar kriminal, sağcı hırsızlar (aslında hırsız demek de doğru değil) ideolojiktir!.. Sağcı dediğin, 'güç savaşı'nda en önemli silah olan parayı kendi emanetine alır!

Muhafazakar; ağacı, kuşu, böceği, dereyi, havayı, denizi, tarihi, kültürü değil de koltuğu, parayı ve dünyalığı muhafaza etmeyi pek sever! Yeşile düşkün görünse de aslında griye bayılır! Çoğunluğu itikatta yeşilden, amelde ise griden yanadır… Çünkü mezhebi betondan, meşrebi 'her şeyin yakıştığı haspa'dan ibarettir!

Cemil Meriç, geri kalmış ülkelerin ordularını 'kendi işgal orduları' olarak tanımlar… Mevcut hali görseydi, bir tanım da bizim muhafazakarlarımız ve sağcılarımız için yapardı herhalde: Geri kalmış ülkelerin güç sahibi muhafazakarları, o ülkeye ait değerlerin yağmacılarıdır!..'

'Amele ekmeği!'/ Ne olduğunu biliyor musunuz? Tahmin edebildiniz mi? Neyse, sizi fazla yormayayım: Has ekmek, yani fırın ekmeği! Eşimin başından geçen olay şöyle: Markette akşam vakti alışveriş yapıyor. O sırada telaşla bir amele giriyor içeri. 'Amele ekmeği var mı?' diye soruyor. Kalan son ekmeği alıp hızlıca sofrasına koşuyor. Eşim, eve geldiğinde sordu. Anlattım. Kurban bayramlarında Ödemiş'te olurduk. Evin bacası tütünceye kadar sürdü bu geleneğimiz. Önceleri ilk gün fırınlar ekmek çıkarmazdı. Bayram ederlerdi. Arifeden bolca ekmek alınırdı. Kara göveçte pişen kavurmaya amele ekmeğiyle dalınırdı. Anamın deyişine göre:'Göveç anadır, geç soğur. Tencere babadır, tez soğur!'

'Yine o sağcı!'-2 / 13 Ağustos Salı

'Sağcının fikir dünyasında bir fiilin suç olup olmaması, suç tarihinde kimin işbaşında bulunuyor ve o suçu kimin işliyor oluşuyla ilgilidir!

Normal şartlarda partizanlık, kötü bir şeydir mesela… Ama ya yapan bizdense!.. O zaman 'kutsal gerekçeler' mesaiye başlar! Şimdiye kadar başkaları yapıyordu, şimdi sıra bizimkilerde! Gözümle görsem bilirim ki faydalı bir işte kullanılacak! Yapıyorsa bir bildiği vardır!

Ortalama sağcının iradesi yoktur… Bir konu hakkında iyi mi kötü mü düşünmesi gerektiğine kendi aklıyla karar veremez! Yukarıdan işaret bekleyene kadar susar… İşaret geldiğinde onu sanki yüzyıllardır benimsiyormuş gibi savunur… Aksi bir gelişme durumunda 48 saat içinde çark edebilir, yetişkin bir sağcı, onu da ilki gibi savunabilme yeteneğine sahiptir!

Adalet gerektiren devlet işlerinde 'akrabayı kollamak', adamına göre muameleyi gerektirir! Akrabayı kollayan, bizden mi değil mi? Esas belirleyici kriter bu!

Mülakatlar da öyle… Mülakatlarda kimler kazandırılıyor? Bizimkiler mi diğerleri mi? Bizimkiler olursa bu bir 'hakkı teslim' operasyonudur! Ama başkaları yapıyorsa haksızlıktır, kanunsuzluktur, hatta dindar düşmanlığıdır!'

Köylerde sensörlü çeşme! / Seul'de yüksek lisansını yapan en küçük kayınçonun kızı Cansın ile nişanlısı Doko bizdeydi bugün. Değişik konularda konuştuk. Ben de yaşamdan kesitler aktarmasını istedim. İşte sıraladıklarının bazıları:

  • Köylerde sensörlü çeşmeler var!? Sıcak-soğuk yan yana. Hayvanlar için çeşme ayrılmış!? Aslında hiç su sorunu yaşamıyorlar. Tertemiz. Yeşil cennetteler bir bakıma.
  • İnsanlar konuşurlarken çok alçak sesle hitap ediyor. Bağırarak konuşan yok!
  • Çalışma saatlerine hiç uyulmuyor. 12 saati buluyor mesailer. Yadırgayan da yok!? Karşı çıkan çok çok az.
  • Yaşlı kuşak, Japonlarla birlikte olma yanlısı. Gençler hiç oralı değil!
  • Sebze-meyvesi çoğunluk Tayvan, Endonezya gibi bölge ülkelerinden geliyor.
  • Balıkçılık, çok ileri düzeyde! Her çeşidi bulabilirsiniz.
  • Yerli malı ürün kullanmayana iyi gözle bakılmıyor hiç!
  • Yemekleri acılı. Bir ya da ikisinde acı yok!
  • Havalimanı, tümüyle dijital. Her şey dokunmatik!

'Yine o sağcı!'-3 / 14 Ağustos Çarşamba

''Fırat kenarında kaybolan kuzu', muhafazakar dünyada adaletin ve ahlakın konusu değil, herhalde zoolojinin konusudur! O kuzuları kaybolmayacakları kurslardan geçirmek, belki de onlara çip takmak, bunu da yandaşlara akıtacak yüksek bir bedelle ihale etmek, muhafazakarları daha çok heyecanlandırır hiç şüphesiz!

'Yanlış yapan halifeyi kılıçla düzeltme' meselesi ise ağaçtan arındırılmış gri şehirlerin efsanesidir artık… Hayali bile suçtur! Zaten 'ismet' sıfatına sahip olduğu için halife, yanlış yapmaz ki kılıçla düzeltilsin! O 'yanlış', gören gözü kabahatidir ve asla yanlış değildir! Bu da bir göz, hatta beyin kusurudur!

Kaz Dağları'ndaki rezaleti anlatamazsınız ortalama bir sağcıya… Kesilen ağaca, kirlenen suya, yok olan kuşa, böceğe aldırmaz, 'Protestocuyu kim fonluyor?' sığlığında bakar konuya! Ardından büyük resmi iyi okuyan siyasi amirlerinin 'komplo teorileri'yle fotosentez yapar!

O kafa, 8 yaşındaki çocuğun devlet televizyonda sözünün kesilmesini haklı bulur da o devlet televizyonunda bir teröristten seçim için medet umulmasını dert etmez!

***

Solun radikalleri, bambaşka günah alanlarını temsil ediyor… Sağın büyük çoğunluğu da nazarımda budur işte!'

Kişi başı 12 metrekare/ Almanya'da çalışıp Özdere'ye yerleşmiş Ali Amca. 80'ine gidiyor. Sözün bir yerinde dedi ki:'Almanya'da kişi başı 12 metrekarede yaşar. Bunu polis-belediye denetler. Eğer konuk gelecekse, yaşanılacak yer uygunsa vize verilir. Yoksa yok!' Şaşırmayın emi!!!

Çömlekçi amca öldü!/ Şişmandı. Gölgeye sergi açardı. Sattıkları, kendi üretimi çömlek, güveç… Akmazsa damlardı. Yazın ev kiralardı. Eşi ile hallaşıp giderlerdi. Tanışmıştım. Selam vermeden geçmezdim önünden. İlk günlerde yine selam verdim. Unutmamıştır diye düşünmüştüm. Eşim duvar saati alırken sormuş. Epey kilo kaybettiğimden birden çıkartamamış. Yanıltmışım! Bugün öldüğünü öğrendik. Kalp krizi geçirmiş! Eksik kaldı bir yanımız daha. Özdere'nin bilindik siması idi. Sergi açılmayacak, boş kalacak. İçimizde de…

Çekinmeyin, söyleyin…/ 15 Ağustos- Perşembe

Özdere'den bir dostumuz telefon ederdi. Durumumu öğrenir, burada haberi dağıtırdı. Ön komşumuzdan hiç hareket yoktu! Kızıyorduk. Aynı çatı altında iki komşuyduk. Geldik. Yine tık yok! Sonunda eşime açılmış: Sağlıkla ilgili iletişim kuramazmış! Bir saat dil dökmüş. Sonunda konuşmaya başladı. Ankara'da babamı ve kayınvalideyi kaybedince bir dostumuz bir yıl taziye dilemişti. Anlayışla karşıladık.

Ama n'olur siz böyle davranmayın! Bekleneni yapın. Çekinmeyin, söyleyin…

Bakmadan Geçme