Otamış

İçinde bulunduğumuz şehrimizin yani Ödemiş'in kapısını misafirlere araladığımızda anlatacak çok güzel hikayelerimiz çıkıyor ortaya. Her bir...

İçinde bulunduğumuz şehrimizin yani Ödemiş'in kapısını misafirlere araladığımızda anlatacak çok güzel hikayelerimiz çıkıyor ortaya. Her bir mahallesinde bambaşka bitkilerin, meyve ve sebzenin yetiştiği güzel şehrimizin tarihi de etkisi altına alıyor insanları. 'Sadece anlatman yetmez, göster' diyeni de Birgi'ye, Gölcük'e, Bozdağ'a, Bademli'ye, Subatan'a, Kemer'e ve daha nice güzel yere götürdüğümüzde ispatlıyoruz söylediklerimizi. Gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel şehrimizin pazarları, büyük şehir insanını büyülüyor. Rengarenk pazarlarda bizim pahalı bulduğumuz ürünlerden kilolarca satın alıyorlar. Lezzetini de anlata anlata bitiremiyorlar. Küçük şehrin güler yüzlü esnafına denk gelenler, ileriki hayatlarını burada yaşamayı düşünüyor. Ve nitekim bazıları, büyük şehrin pahalılığından ve yorgunluğundan kaçarak bizim Ödemiş'e yerleşiyor.

Peki, bizim neden doğduğumuz bu topraklara garezimiz var? Büyük şehrin kirli insanları, her yana saçılmış ancak bundan rahatsızlık duyan kişi, kendi hayatını bu insanlardan soyutlayabilecek büyüklükte bir alanda yaşadığından görmezden gelme, yok sayma büyük şehirde daha çok var. Kimse kimseyle dost ya da sırdaş olmuyor. Alacak verecekle iş yürütmüyor. Kurumsal kimliğe bürünen ve soğuk insanlar, büyük şehrin içinde uzun yıllar barınabiliyor. Bu insanlar, gündeme gelen ve 'sıradanlaşmış' meselelere göz ucuyla bile dönüp bakmıyor. İstanbul'da metroda herhangi bir kişi tarafından bir kadına taciz olayının yaşanıyor olması, İstanbul'da yaşayan çoğu insana normal geliyor. Yankesicilik, hırsızlık gibi olaylar peynir ekmek gibi olduğundan kimse böyle olaylar karşısında şoke olmuyor. İnsanlarda komşuluk ilişkileri ya da arkadaşlık ilişkileri gelişmediğinden dedikodu yapılmıyor. Yapılsa da ağızdan ağza yayılmıyor. Bir grup ya da kitle, ancak kendi büyüklüğünce dedikodu malzemesi üretiyor ama bu kesinlikle grup ya da kitle dışına çıkamıyor. Hal böyleyken bu soğuk ve kasvetli ortamdan sıkılan misafirlerimiz, her dakikası canlı Ödemiş'e gelince aşık oluyor. 'İnsanlar ne kadar da güler yüzlü', 'Esnaf ne kadar sıcak', 'Geçende Ödemiş Vergi Dairesi'ne gittim. Memur bana güldü' cümlelerini kullanıyorlar.

Hayretle dinliyor ve hayretle izliyorum bu insanları. Anlamlandıramadığım bu samimiyet arayışını doğduğumdan beri yaşadığımdan olsa gerek insanların bu şehre aşkını garipsiyorum. Her gün yolda yürürken arkamdan 'trene bakar' gibi bakan esnaf beylerin bu insanlar tarafından göklere çıkarılmasını, pazarda pahalı bulduğum taze fasulyenin ya da başka bir meyve veya sebzenin görmemiş gibi kilolarca alınmasını, Vergi Dairesi'ndeki memurun gülmediğine emin olduğum halde misafirimizin güldüğünü söylemesini ve buna müthiş derecede sevinmesini garipsiyorum. Aslında herkes, yaşadığı hayatın içinde kendinde olmayanı arıyor. Olduğu konumu normalleştirip ötekine özeniyor. Daha önce de demiştim, bizim Ödemişli gençlerde büyük şehir açlığı var diye. Doğduğum kentin güzelliklerini tanıdıkça seviyorum ama mahvedenlerini her gün sokaklarda, caddelerde, binalarda, ofislerde gördükçe bir o kadar da midem bulanıyor.

'Eee al kıdem tazminatını. Git buradan' diyeceksiniz. İnanın gitmek istedim. Gittim ama dönüp dolaştığım yer yine memleketim oldu. Minik şehrim, kapılarını bana seneler sonra yeniden uzunca bir süre kalmam için açtı ve ben burada birçok şeyi değiştirmek adına her gün siz okurlarımdan biriyle yan yana geliyorum. Elimden geleni yazarak, ağzımdan geleni söyleyerek Ödemiş'i daha da vizyonlu bir yer yapmak adına çabalıyorum. Dışarıdan gelen insanların bu şehre katkılarına baktığımda poposuna tabure yapışmış gelen geçeni izleyen insanlardan utanıyorum. Ödemiş; esrarıyla, serseri insanlarıyla anılmasın diye uğraşıyorum. Sen de uğraş. Yanındaki oturuyorsa olmaz. Ona söyle, o da uğraşsın. Bizi biz yapan değerlerimizi öğrenmek adına hep beraber mücadelemizi verelim. İki bin kişinin bir caddede aynı anda oynadığı zeybek, bizim gururumuz oldu. Telefonlarımız susmadı. Televizyonlarda biz konuşulduk, göğsümüz kabardı ya Ödemiş olarak hadi gelin bir daha tozunu attıralım şu ülkenin. Hep güzel olaylarla bütünleşelim. Bastığımız kutsal toprakları bizden daha çok seven büyük şehir insanlarını kıskanıp biz daha çok sarılalım cennetimize. Nice şehrin içinde bunca güzellik, bu kadar az kilometre içinde bütünleşmiş değil. O bütünlüğü Ödemişliler olarak biz bozmayalım. Canımız ciğerimiz topraklarımızı, üzerinde yetişen onlarca mahsulü, bitkileri, ve içinde yetişen güzel insanları biz anlatalım. Büyük şehirliler değil!

Bakmadan Geçme