Ölümü unutmak

Şimdi biraz hayata bakalım. Doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek. Milyarlarca insan, bu döngüyü yaşadı. Kimisi savaşla,...

Şimdi biraz hayata bakalım. Doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek. Milyarlarca insan, bu döngüyü yaşadı. Kimisi savaşla, kimisi hastalıkla, kimisi yaşlanarak öldü. Sadece bazıları, isimlerini dünyanın her yerine duyurabildi. Albert Einstein denince aklımıza o meşhur dil çıkaran fotoğrafı ve 'Görelilik Kuramı' geliyor. Picasso'nun çizdiği resimler, Stefan Zweig' in kitapları… Bu isimler ve sayamadıklarım, bir şekilde unutulmadılar. Bir yüz yıl geçmiş olsa bile. İsimleri, çağlar ve asırlar atlayıp hala aklımızın bir yerinde.

Bir kitapta okumuştum. Kitabımızın karakteri, kanser hastası ve öldüğünde unutulmaktan çok korkuyor. Kısa bir cenaze töreni, acı ve ıstıraptan sonra kimse onu hatırlamayacak. Kitabı bitirdiğimde benim de en büyük korkularımdan birinin bu olduğunu fark ettim. Çevreme baktığımda yarım asrı devirmiş insanlar, hiçbir şey için çabalamamış ve hayatlarını sadece yaşamışlar. Öldüklerinde isimlerini sadece mezar taşı hatırlayacak. Sonra düşündüm. Çevre koşulları (coğrafi zorluklar, eğitim yetersizliği, maddi sıkıntılar, siyasi etkiler, aile sorunları…) bu insanların yaşamını etkilemiş midir? Ve aklıma birden Atatürk geldi. Savaşan bir askerden öte, kocaman bir ülkenin kurtulmasını sağlayan ateşin ilk kıvılcımı olmayı tercih etti. O zor koşullara rağmen. Şimdi size soruyorum:

Hayat, sadece yaşamak için mi vardır yoksa ölümün ötesinde yaşayan bir isim için mi? Bir fikir döneminden aşıp nasıl yüzyıllarca yaşayabilir? Üstelik o fikri yürüten kişi artık tozdan ibaretken?

Bence herkes insan olabilir. Bence herkes kahraman da olur. Mükemmel bir hayat yaşayıp serin bir dağın tepesinde, toprağın altında unutulmak mı yoksa dünyanın en ücra köşesinde bile ölüme meydan okumak mı?

Tercihler, yaşamın en güzel kavşaklarıdır. Siz yeter ki uzun bir yolu değil, en güzel yolu seçin. Seçin ki o çiçekli yoldan yürüyen kişiyi unutmasınlar.

Bakmadan Geçme