Olimpiyatlar, eğenbohur ve Kur'an kursları

Eskiden ne tatlı idi… Kurulurduk televizyonun başına, olimpiyatları izlerdik büyük bir dikkatle… Belki madalya falan alamazdık...

Eskiden ne tatlı idi… Kurulurduk televizyonun başına, olimpiyatları izlerdik büyük bir dikkatle…

Belki madalya falan alamazdık ama olsundu, ne fark ederdi… 'Maksat spor olsundu!'

Bu yıl yaşanan göçmen krizi ile yangın felaketi, şöyle keyifli bir 'maksat spor olsun' yaptırmadı…

Tabii bir de korona virüsü salgınını unutmayalım.

X, Y, Z kuşağı diyoruz ya! Tat alamadılar bu dünyadan… Ama belki de bize öyle geliyor… Her kuşak, kendi öncesini beğenmezmiş… Eskiden gençler eve girmezdi, şimdi dışarı çıkmıyorlar…

**

Ara ara 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları karşılaşmalarını izliyorum. Mete Gazoz'un İtalyan rakibi ile yaptığı 10 numaralık atışlarını evde izledik. Heyecanlandık, sevindik ve gururlandık.

Kadın voleybol takımı ile ilgili yapılan tartışmalara da takıldım.

Reklamlara bakılırsa olimpiyatların tozunu attırıyoruz ama iki haftalık maratonun ardından koronanın kaynağı olduğu iddia edilen Çin'in, genel madalya sıralamasında en üst sırada yer aldığını gördüm…

İki haftanın ardından Çin, madalya sıralamasında liderliği bırakmazken ülke olarak biri altın olmak üzere toplamda yedi madalya ile yine en arkalarda yerimizi almışız.

Anlaşılacağı gibi madalyaların çoğunu yine zengin ülkeler toplamış. Çin, ABD, Japonya, Avustralya, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda ilk onda. Türkiye 40'lı sıralarda…

'Dereyi görmeden paçayı sıvama', bize ait bir atasözü ama bizim reklamlar aynen öyle olmuş.

**

Eskiler 'eğenbohur' derlerdi ama şimdilerde 'çöl sıcakları', 'cehennem sıcakları' ve 'Afrika sıcakları' gibi terimler kullanılmaya başlandı. Arapça 'Eyyam-ı Bahur'dan yerel ağızlara göre değişen eğenbohur veya ehenbohur… Eskiler, bu tarihlerde 'Suyla oynamayın' derlerdi. Ağustos ayının ilk haftası. Sıcak mı sıcak…

Çocukluğumdan hatırlarım, köyün veya mahallenin çocukları, cümbür cemaat (topluca) mahalle mescidi veya camiindeki Kur'an kurslarına giderlerdi. Duyduğumuza göre bu kurslar, şimdilerde bazı yerlerde okullarda da verilmeye başlanmış.

Geçtiğimiz gün Kaymakçı Merkez Camii'nin önünde kızlı oğlanlı çok sayıda çocuk, kar helvası yemek için birbiri ile yarış ediyordu. Biz de emmioğlu Yusuf ile birlikte farklı bir yaz tadı olan bu kar helvasından içiyorduk. Kar helvası, meyve şerbetine konulan kar parçasından ibaret. Bu kar parçaları, Bozdağ ve Aydın Dağları'nın güneş almayan bölgelerinde kıştan hazırlanır.

Yusuf'a 'Çocukluğunda sen de gittin mi Kur'an kursuna?' diye sordum. 'Ne demek! Gitmezsek ana-babamız ve çevremizdekiler kızardı!' dedi.

Gerçekten de öyleydi.

'Peki o kurslardan ne öğrendin, aklında bir şey var mı?' diye sürdürdüm soruyu…

Örneğin, Arapça harfleri okuyabiliyor muydu? Ezan ve selada ne anlatılıyordu? Besmele ve Fatiha suresinin Türkçe anlamını biliyor muydu?

Bir kısım vatandaş, eski Türkiye'de Kur'an kurslarının ahırlarda gizli gizli yapıldığını iddia etse de 70'lerden bu yana hatırladığıma göre bu kurslara gitmeyenler, aksine mahalle baskısı ile karşılaşıyor ve mecburen gitmek zorunda kalıyordu.

Onlarca hatta yüzlerce yıldır bu kurslara gidilir ve inanıyorum ki gitmeyen çok az kimse vardır ama üstte sorduğum soruların yanıtlarını veremez…

Sorun kurslarda mı, kursa gidenlerde mi yoksa kursu verenlerde mi bilmiyorum ama insan çat pat da olsa Arap harfleri ile yazılmış bir kelimeyi veya cümleyi okuyabilmeli bence. Bana da soruyorsanız, fakültede aldığım eğitim sayesinde okuyabiliyorum.

İşin ilginç yanı, benim sorduğum bu soruyu kimse sormuyor!

Böyle gelmiş böyle gidiyor…

Şu ormanları da koruyabilseydik…

Bakmadan Geçme