Olay aynı, yorum farklı
Medyada görüyoruz, aynı olaya farklı yorumlar geliyor. Hangi yorum doğru, hangi yorum yanlış kestirmek zor. Aynı...
Medyada görüyoruz, aynı olaya farklı yorumlar geliyor. Hangi yorum doğru, hangi yorum yanlış kestirmek zor. Aynı olayı iktidar yanlıları bir türlü, muhalefet yanlıları başka türlü yorumluyor. Olayı yaşamadıktan ya da bizzat görmedikten sonra doğruyu bilmek zor. O nedenle her anlatılana inanmamak, şüpheli yaklaşmak lazım. Baktığın yere göre değil, bir de karşı taraftan bakarak yorum yapılmalıdır. Yoksa yanılabiliriz.
Sanal alemde çok görülüyor. Bir metinden bir cümle alıp saptırarak bambaşka yerlere çekiyorlar. İktidar yanlıları da muhalefet yanlıları da yapıyor bunu. Karşı tarafı kötülemek için elinden gelen her türlü yalana başvuruyorlar. Ülkemizde siyaset, dürüst yapılmıyor. Kör partici olmamak lazım. 'Partim ne derse doğrudur' demeden doğruyu aramalıyız. Siyaset, yalancılık değildir.
Geçen gün bir arkadaşım paylaşımda bulunmuş, gerçekle hiç ilgisi olmayan. Uyardım, yanlış bilgi paylaştığını söyledim. Doğru olduğunu iddia etti. 'İspatla' dedim. Bana bir metin gönderdi. Gönderdiği metin içinde paylaşımla ilgili en ufak bir parça bile yok. Okumadan göndermiş. 'Oku, ilgili cümleyi kopyala, gönder' dedim. Okuyup anladı ki öyle bir cümle yok. Kopyalayıp gönderemediği gibi paylaşımı da silmiş. İyi yapmış. Dilerim bu bir ders olur, bundan sonraki paylaşımlarını daha dikkatli yapar.
Şimdi size bir hikaye anlatmak istiyorum, içinde aynı olay farklı yorum olan.
Aynı mahallede uzun süre birlikte yaşamış, güzel komşuluk etmiş Fatma Hanım ile Emine Hanım'ın hikayesidir bu. Fatma Hanım, nasıl olduysa mahalleden göç etmiş. Uzun süre birbirleriyle hiç görüşememişler. Bir gün bu iki eski komşu, bir yerde karşılaşmışlar. Sarılıp koklaşmışlar. Muhabbete devam etmek için bir parka oturmuşlar ve iki kahve istemişler. Emine Hanım sormuş:
-Ne var ne yok? Çocuklar büyümüştür. Yuvadan uçurdun mu?
-Evet, oğlanı everdim, kızı gelin ettim. Köroğlu-Ayvaz kaldık evde.
-Çok güzel, ne mutlu sana. Mutlular mı bari?
-Evet komşucuğum, kızıma öyle bir damat denk geldi ki, çok memnunum ondan. Biliyorsun benim kız biraz huysuzdur, hala öyle. Sevgili damadım, sabah kahvaltısını hazırlamadan işe gitmiyor. Her gün elinde çiçekler ve başka başka hediyelerle geliyor. Kızımı çok hoş tutuyor. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Akşam yemeklerine yardım ediyor. Kızım ne zaman isterse dışarıda yemek yiyorlar, gezmelere gidiyorlar. Bir giydiğini bir daha giymiyor, istediği gibi harcama yapıyor. Ne zaman istesem kızımı bana getiriyor. Bazen de ben gidiyorum, sıkılmasın diye birkaç hafta kalıyorum. Damadım nasıl seviniyor, beni nasıl el üstünde tutuyor bilemezsin. Kızım çok şanslı, çok. Allah keyfini bozmasın.
-Çok sevindim, Allah mutluluğunu arttırsın. Oğlan nasıl, o da mutlu mu?
-Aman aman onu hiç sorma. Oğlumun şansı hiç gülmedi. Öyle musibet, öyle huysuz birine düştü ki içim yanıyor. Gelin hanım hiçbir işten anlamaz, elini sıcak sudan soğuk suya sokmaz. Sabah oğlum işe gidecek, ondan kahvaltı bekler. Her gün çiçek, her gün çiçek ister. Nasıl müsrif bir kadın, görsen bana hak verirsin. Bir giydiğini bir daha giymiyor. Akşam oğlum yorgun argın işten gelir, sofraya yardım ister. Her gün yemek yapmak zor geliyormuş, haftada üç gün dışarıda yemek ister. Sürekli gezer, oğlumun kazandığı paraları su gibi harcar. Ne zaman arasam hep annesindedir, hiç evde durmaz. Daha da kötüsü kendi masrafı yetmiyormuş gibi annesi gelir, haftalarca kalır gitmek bilmez. Oğlumu yedi bitirdi gelin, senin anlayacağın. O kadar da söyledim: Oğlum bırak şu huysuzu, sana şöyle eli işe yatkın, hamarat ve huyu güzel birini bulalım diye ama oğlum dinlemedi ne çare. Zavallı oğlumun yüzü hiç gülmedi. Çok dertliyim komşum, çoook…
-Yaaa!..
İşte böyle sevgili okuyucularım.
Sevgi, saygı ve mutluluklar.