ÖDEMİŞLİ STKLAR 30 AĞUSTOSU KUTLADI

30 Ağustos Zaferi&rsquonin 94.yıldönümünde Ödemiş&rsquoteki sivil toplum örgütleri de bir araya gelerek bayramı kutladı. Program içerisinde...

30 Ağustos Zaferi'nin 94.yıldönümünde Ödemiş'teki sivil toplum örgütleri de bir araya gelerek bayramı kutladı. Program içerisinde Mustafa Kemal Atatürk anıtına çelenk sunarak basın açıklaması yapıldı.

Hükümet Meydanı Mustafa Kemal Atatürk Anıtı önünde düzenlenen törene Ödemiş Baro Temsilcisi Avukat Erdem Boyacı, Atatürkçü Düşünce Derneği Ödemiş Şube Başkanı Gürcay Işık, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ödemiş Şube Başkanı Ömer Akşahan, Eğitim Sen Ödemiş Temsilcisi Selim Şahan, Eğitim İş Ödemiş Temsilcisi Ümran Akça Ateş, Park Kulüp Derneği temsilcileri katıldı.

Düzenlenen programa Cumhuriyet Halk Partisi Ödemiş İlçe Başkanlığı da katılarak destek verdi. İlçe Başkanı Vekili Mehmet Kiremitçi Kadın Kolları Başkanı Emine Barut ve Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Dalar da katıldı.

Rahatsızlığından dolayı yürüteç ile yürüyebilen tarihçi yazar Behiç Gali Yavuz da törende yerini aldı. Programda ilk olarak Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcileri ve CHP Ödemiş İlçe Başkanlığı temsilcileri kurumlarına temsilen Ata'ya çelenklerini sundu.

Çelenk sunumunun ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.

Basın açıklamasını ise katılan tüm sivil toplum kurumları adına da ADD Ödemiş Şube Başkanı Gürcay Işık yaptı. Zaman zaman marşların çalındığı törende katılımcılar da marşlara eşlik ettiler.

Işık yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti'nin geldiği olumsuz noktanın üzüntü verici olduğunu belirterek, 'Kaybettiğimiz bütün kamu mallarını yeniden ele geçireceğiz. Yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti' dedi. Işık özetle şunları şunları söyledi:

'…Meydan muharebesi, sadece karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Ulusların çarpışmasıdır. Meydan muharebesi, ulusların tüm varlıklarıyla, bilim ve fen alanındaki düzeyleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle, kısacası tüm maddi ve manevi güç ve erdemleriyle her türlü araçlarıyla çarpıştıkları sınav alanıdır…'

Büyük Zaferin 2. yıldönümünde, zaferin kazanıldığı Dumlupınar'da yaptığı konuşmada ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk 94 yıl önceki başarımızı böyle anlatıyor.

Birinci Paylaşım Savaşı sonrası dayatılan Sevr Anlaşmasını tanımayarak Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kutsal bir mücadeleye giren Türk ulusunun, zaferini ilan ettiği andan itibaren ülkemizi yağmalama girişimleri hüsranla sonuçlanan emperyalistler, bu yenilgilerinin öcünü alma girişimlerine hiç ara vermediler. Nitekim Büyük Zaferi tescil eden Lozan Antlaşması sonrası Lord Curzon İsmet Paşaya bu emelini açık bir şekilde ifade etti.

15 Mayıs 1919 günü İzmir limanında kukla askerlerin üniformalarıyla başlayıp 9 Eylül 1922 tarihinde yine İzmir'de noktalanan macera artık başka araçlar kullanılarak sürecekti. Tekelleri, banka ve sigorta şirketleri, ajanları, TV kanalları, akıl hocaları, işbirlikçileri yeni savaşın araçları olacaktı. Türk ulusu 'tüm varlıklarıyla, bilim ve fen alanındaki düzeyleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle, kısacası tüm maddi ve manevi güç ve erdemleriyle'  yeni ve bitmez tükenmez bir saldırıya hedef olacaktı.

Bu tehlikeyi çok iyi bilen Atatürk ' Bundan sonra çok önemli zaferlere kavuşacağız. Ama bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat, bilim ve kültür zaferleri olacaktır' diyecek ve devrimleri gerçekleştirecek, devrimlerini Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku'nda açıkça belirttiği gibi gençliğe emanet edecekti. Doğaldır ki emperyalizmin hedefinde de devrimlerimiz, ulusal bağımsızlığımız ve çağdaş laik cumhuriyetimiz olacaktı.

Ne acıdır ki 66 yıldır 'dahili ve harici bedhahlar' aracılığı ile her geçen gün adım adım hedeflerine yaklaştılar. Bu sinsi saldırı son zamanlarda açıkça ilan edilerek 'bütün kalelerimize' girilmesi noktasına getirildi. Şimdilerde 'inlerine gireceğiz' diye bağıranlar 'ne istedilerse verdiler'. Sonuçta 30 Ağustos'un muzaffer ordusunun içine sızdırılmış hainleriyle Türk ordusuna darbe yapıp binlerce yıllık ordu geleneklerimizi yıktılar. Türk askerinin kafasına çuval geçirilmesine ses çıkarılmayarak atılan ilk adımlar, Silivri zindanına onlarca general, yüzlerce subayın doldurulması, yüzlerce şerefli subayın casusluk suçlaması ile yargılandığı sırada kozmik odalarına girilmesiyle sürdü.

Sonuçta ihanetin hangi boyutlara ulaştığını 15 Temmuz 2016 gecesi acı bir şekilde yaşadık. Ne var ki fatura içten çökertilmiş ordumuza çıkartılırken yüzlerce yıllık askeri okullar kapatıldı. Komuta kademesi dağıtıldı. Kafaya çuval geçirilmesine sessiz kalmayla çıkılan yol, GATA'da başına türban geçirilmiş başhekime sessiz kalınmasına kadar geldi.

'Şeyhler, dervişler, mensuplar' ülkesi olmayacağımıza inanırken, silahlı kuvvetlerimizin, adalet sistemimizin, polisin, eğitimin, sporun ve hayatın her alanının cemaat mensuplarınca ele geçirildiğini, cemaat imamlarınca yönetildiğini acı bir şekilde gördük. 

Terörist başına 'sayın' denerek çıkılan yol, İmralı üzerinden Oslo'ya ulaştı ve terör örgütünü rahatsız eden yöneticilerin görevden alınması sözleri ve şehirlere doldurulan patlayıcıların görmezden gelinmesi, yüzlerce yurttaşımızın katledilmesi, gencecik polislerimizin ve askerlerimizin al bayrağa sarılı tabutlar içinde yoksul gecekondulara dönmesine ulaştı.

İsrail'e verilmek istenen Suriye sınırı yolgeçen hanına döndürülüp, silahlı çapulcu sürülerine göz yumulurken, İslam adına hareket ettiği söylenen caniler şehirleri kana buladı. Bu canilerle savaşma gerekçesi ile emperyalizmin desteğini alan terör örgütü PYD adıyla Irak sınırından sonra Suriye sınırında da komşumuz oldu.

Büyük zaferden 94 yıl sonra böyle bir tablo ile karşı karşıya olmak acı verici. Daha acısı büyük Atatürk'ün bizleri bu konuda sarsacak şekilde uyarmış olmasına rağmen bu sonuca gelinmesi. Atatürk'ün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' politikasını küçümseyip, hatta alay ederek, 'komşularla sıfır sorun' politikaları güdenler politik geleceklerini sıfırlamış, 'stratejik derinlik' adına Ortadoğu'da emperyalizmin kazdığı çukura düşmüşlerdir.

'Bütün bu ahval ve şerait içinde dahi' umutsuzluğa kapılmıyoruz. Türkiye'nin kaynakları 94 yıl öncekinden çok daha zengin, gençleri daha bilinçli, yetişmiş kadroları daha güçlüdür. Bu zenginlikle yeniden zafere ulaşacağız. Bankalar, fabrikalar, limanlar, santraller, haberleşme, ulaşım, madenler, petroller, yine bizim olacak. Üniversiteler özgürce bilim üretecek. Aziz Sancarlar artık yurt dışına gitmeden de Nobel alacak. İşçilerimiz örgütlü, kadınlarımız özgür, çocuklarımız geleceğe güvenle bakacak.

Yine biz kazanacağız.   Türkiye tam bağımsız olacak. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti. Zafere inandılar ve Cumhuriyetle taçlandırdılar. Yeniden 30 Ağustos'lara Ulaşmak dileğiyle; kutlu olsun.'

 

Bakmadan Geçme