NEİKAİA ANTİK KENTİNİN 5 BİN YILLIK GEÇMİŞİ

 Veli Sevin Küçük Menderes havzası arkeolojik yönden ne yazık ki keşfedilmemiş bir bölge bilimsel tabiriyle bir...

 Veli Sevin

Küçük Menderes havzası arkeolojik yönden ne yazık ki keşfedilmemiş bir bölge; bilimsel tabiriyle bir terra incognita.

Şimdiye kadar, Ödemiş Müze Müdürlüğü'nün yaptığı küçük çaplı birkaç kurtarma kazısı ve kimi tespit çalışmaları dışında, tam donanımlı bir üniversite ya da enstitü heyeti el atmış değil yöremize. Ancak burada tabii ki, küçük bir parantez açıp, define bulma amacıyla her yeri delik deşik eden hastaların yaptıklarını bir kenara ayırıyorum. Onların gözünü bürüyen hırs hiç eksilmeden sürüp gidiyor. Kültür mirasımız bir daha yerine konulmayacak şekilde yok oluyor. Binlerce yıllık tarih, hatta turizm potansiyeli boş hayaller uğruna helak ediliyor…

Şimdi nereden geldi bunlar aklına der gibi olduğunuzu duyar gibiyim.

Geçenlerde, müzeci arkadaşlarla birlikte Beydağ Barajı sulama projesi kapsamında yürütülen yer altı kanal çalışmalarını izlemek üzere, yenilerde aldığı biçimiyle Türkönü Mahallesi çevresine gittik.  Yeni mahalle muhtarını da kutladık bu arada.

Biliyorsunuz antik Neikaia kenti harabelerinin bulunduğu yer orası.  Çapı 50-60 cm'yi bulan borular yerin 2-3 m altına gömülüyor ve hemen her tarlaya kadar ulaşan bu sistem köylüyü büyük bir zahmet ve masraftan kurtarıyor. Toprağın yüzlerce metre aşağısından dalgıç motorlar yardımıyla elektrik sarf ederek su çekmeye yönelik eski, pahalı düzen yerini çok daha uygun, çağdaş bir yenisine terk ediyor. Köylünün de yüzü gülüyor.

Gerçekten sevindirici.

Mart ayı ortalarında bu boruların kanalları kazılırken antik kentin güney eteklerinde Hellenistik Çağ'a ait, yaklaşık 2 bin üç yüz yıl önceye uzanan bir mezarlık hafifçe tahrip gördü. Neyse ki Ödemiş Müze Müdürlüğü'nün yaptığı acil bir kurtarma kazısıyla bu küçük hasar bilimsel yönden derhal belgelendi; Kaymakçı Jandarma Komutanlığı'nın katkılarıyla gerekli önlemler alındı.

İlginç bir sonuç olarak, olasılıkla içine yalnızca yakılarak gömülen kişilere ait mezarların yer aldığı bir gömütlüğün yeri keşfedildi.  Nisan ayı içinde bu bölgeyi yeniden gezip incelerken bu kez hiç beklemediğimiz çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştık.

Neikaia antik kentinin hemen güneyinde, Ödemiş-Kiraz-Beydağ karayolunun aşağısındaki tarlalar içinde kentin kalıntıları devam edip gidiyor. Açılan kanalların kesitlerinde kadim tarihin izleri güneye doğru uzanıyor. Antik kentin sınırları tahminimizin çok daha üzerinde, oldukça geniş bir alana yayılıyor. Ama bundan da önemlisi çalışmalar sırasında tarih öncesi dönemlere ilişkin alçak bir höyüğün belirlenmiş oluşu. Biliyorsunuz höyükler binlerce yıllık eski kent ve köylerin yıkıntılarını barındıran tepelere verilen addır. Yani tarlaların altında prehistorik bir yerleşim alanının kalıntıları bulunuyor.

İş makinesinin çukur kazarken çıkardığı toprağın içinde İlk Tunç Çağı'na ait çok sayıda çanak çömlek parçası etrafa yayılmış durumda. Çukur kesitinde büyük erzak küplerinin parçaları göze çarpıyor. Tipik yapım ve biçim özellikleri taşıyan çanak çömleklerin benzerlerine Gediz havzasından Çanakkale yakınındaki Troia antik kentine doğru yayılan alanda sıkça rastlanır. Bu seramik parçaları Neikaia kentinin İlk Tunç Çağı'nın başlarından itibaren yani M. Ö. 3200/3000 yılından beri geçimini tarımla sağlayan insanlara ait bir yerleşmeye sahne olduğunun en açık belgeleri.

Oysa daha geçen yıl yayınladığımız 'Neikaia: Unutulmuş Bir Antik Kent'  adlı kitapta yaklaşık 2 bin üç yüz yıllık bir geçmiş biçtiğimiz kentin tarihi meğerse 5 bin yıla uzanıyormuş da haberimiz yokmuş. Böyle eşsiz bir kültür mirasının yanına kurmaya çalışıyormuşuz Ödemiş'in, Kiraz ve Beydağ'ın  çöplüğünü. Ülkemizin eski eserler bakımından gerçekten eşsiz değerini ne denli biliyoruz, acaba?

Biz böyle bir tarih hazinesinin üzerine çöplük kurmaya çabalıyoruz. Bu zihniyeti taşıyan bir ülkede hayalperest definecilerin, ellerini kollarını sallayarak cirit atıyor olmasına pek şaşırmamak gerek…

Sağlıcakla kalın. 

Bakmadan Geçme