Korona virüsü ile artan panik atak

Korona virüsü ile birlikte insanlarda kaygı ve panik hali artmış durumda. Bir bakıma insanları koruyan ve...

Korona virüsü ile birlikte insanlarda kaygı ve panik hali artmış durumda. Bir bakıma insanları koruyan ve hayatta kalmalarını sağlayan bu duygular, hangi çizgiden sonra bir ruhsal bozukluğa dönüşüyor? İşte en çok sorulan soru da bu.

Kaygı, genelde gelecekle ilgili kötü bir şey olacak beklentisine sahiptir. Yani bir konuda -mesela hastalık- kişi, 'O hastalığa gelecekte yakalanacağım' diye bugünden başlayarak endişelenir. Senaryolar yazar ve bu senaryolar içinde kendini ve yaşayabileceklerini düşünmeye odaklanır. Odak burada düşüncedir. Panik atakta ise kişi; korku, dehşet duygusu ve kaygıyı birlikte yaşar. Kaygı bozuklukları arasında en şiddetlisi diyebilirim. Farklı olan yanı ise panik atağın aniden başlaması, sebebinin belli olmamasıdır.

Panik atak anında kişide ciddi fiziksel belirtiler meydana gelir; terleme, nefes alamama, kalk çarpıntısı, mide bulantısı, göğüste sıkışma ve ağrı, baş dönmesi, bayılacakmış gibi olma vs. Bu fiziksel belirtilerin ortaya çıkması, sempatik sinir sisteminden kaynaklanmaktadır. Otonom sinir sitemimiz (Vejetatif Sinir Sistemi) iki farklı işleve sahiptir ve bizi hayatta tutar. Sempatik sistem, alarma geçmemizi yani kaç tepkisinin oluşmasında amigdala ve diğer beyin bölgeleriyle beraber rol alır (hipokampus, striaterminalis ve ön beyin kortikal alanları). Tüm organ fonksiyonlarını yönlendiren otonom sinir sisteminin diğer işlevleri ise parasempatik sinir sistemi ile yürütülür. Yani sakinleşmeye ve dinlenmeye geçtiğimiz zamanlarda parasempatik sinir sistemi devreye girmektedir ve enerji depolanmasını sağlamaktadır. Vücudun yenilenmesi ve bir bakıma şarj olması bu iki alt sistemin ahenkli çalışmasına bağlıdır.

Tehlike anında uyanık olmamızı ve tehlikeyi fark edip hayatta kalmamızı sempatik sinir sistemi sağlar ancak bazen yanlış alarma geçip ortada tehlike yokken de bizi uyarabilir. Maalesef bu da amigdalanın korku belleğindeki kayıtları getirmesinden kaynaklanmaktadır.

Panik atak anında kişinin odağı bedensel duyumdarındadır. Örneğin kalp çarpıntısı başladığını düşünen bir kişi, aniden bu çarpıntıya odaklanmaya başlar, alarm sistemimiz harekete geçer ve korku belleğindeki 'Kalp krizi geçiriyor' olabilirsin kaydı ortaya çıkar ve kişi bedene daha fazla odaklanmaya başlar. Bu sırada bedensel belirtiler artmaya başlar çünkü döngü başlamıştır ve her bir yeni duyumun eklenmesiyle bu ivme giderek artar. Nefes alma hızlandıkça kandaki CO2 miktarı arttığı için çarpıntı artar ve kişi kontrolü kaybetmekten korkmaya başlar. İşte dehşet anı burada yükselir. Öyle ki panik atak anına kişilerde depersonalizasyon dediğimiz kendine yabancılaşma ve derealizasyon dediğimiz çevreye yabancılaşma başlar.

Kişi çaresizlik hissi yaşayabilir, aklını yitirecekmiş gibi düşünmeye başlayabilir ve ölüm korkusunu en derin şekilde hissedebilir. Yaklaşık 10 dakika süren bu panik atak anı kişileri çok yıpratan, korkutan ve rahatsız eden bir süreçtir. En fazla 40 dakikaya kadar uzayabilen panik ataklar süreleri kişide hiç bitmeyecek hissi uyandırır. Hani bir ömre bedel anlar vardır ya onlardan işte. Ama aslında panik atak anı, evlerimizdeki elektrik şalteri gibi bir işlev görmektedir. Yoğun gelen bir elektrik akımı karşısında sigortaları attırır ve bedeni koruma altına alır. Kısacası gelen yoğun dehşet duygusuna karşı kişiyi korumak üzere sempatik sistemin işe el atmasıdır.

Bu panik atak anını yaşayan bir kişi, tekrar aynı durumu yaşamaktan korkmaya başlayabilir ve 'Her an tekrar yaşayabilirim' diye düşündüğü için panik atak beklentisine girer. Aniden başlayan bir durum olduğu için referans noktası, yine bedensel duyumları olur ve onları daha çok dinlemeye başlar. Odak, artık eskisinden daha fazla bedendedir. Ayrıca bu durumu utanç verici olarak gördüğü için kalabalık ortamlardan kaçınmaya kadar gider.

Panik bozukluk, tekrarlayan panik atakların gelmesinden dolayı duyulan kaygı nedeniyle kişilerin gündelik işlevlerinin bozulması olarak değerlendirilir. İleri safhalarında agorofobiye kadar gidebilecek, görülme sıklığı oldukça fazla olan bir ruhsal bozukluktur ve tedavi edilmesi gerekir.

Tedavi yöntemleri arasında Bilişsel Davranışçı Terapi içinde yer alan Panik Kontrol Terapisi (PKT) oldukça etkilidir. Bu yöntem, maruz bırakmaya dayanan bir temel üzerinde inşa edilmiş seans yapılanmasına sahiptir ve kişilerin hem düşüncelerine hem de bedensel duyumlarına ayrı ayrı odaklanarak bilişsel süreçleri değiştirmeyi hedeflemektedir. Bu terapinin etkili olmasının asıl nedeni ise düşünce değişimlerinin oldukça kalıcı olması ve kişiler tarafından terapi sonrası da sürdürülebilir yeni öğrenmelere dayanmasıdır.

Umarım bu haftaki yazımı beğenmişsinizdir. Sizlerin de herhangi bir sorusu olduğunda psk.firataslan@gmail.com ve instagram/psikologfirataslan adresleri üzerinden bana ulaşabilirsiniz.

Bakmadan Geçme